ŞU YAŞ MESELESİ
Öğrencilerim bu gün bana yaşımı sordular. Merakla da cevabımı bekliyorlardı. Ben de doğrusunu söylemeliydim. Ve söyledim. Bir öğrencim:
-Hocam, doğruyu söylemiyorsunuz, dedi.
-Neden? Diye sordum.
-Daha genç gösteriyorsunuz.
-Teşekkürler ama doğru.
-Daha gençsiniz hocam.
-Valla değilim ve genç olmak da istemem.
Bu kısa diyalog isteseydim uzar giderdi.
Ne bu yaş meselesi. Herkeste bir yaş merakı. Bir gençlik merakı.
Ben genç olmak istemiyorum.
İddialı bir laf ettim ama doğru dedim: Ben genç olmak istemiyorum.
Bana yaşımı soran öğrencim 16, bilemedin 17 yaşında.
Şimdi ben onun yaşında olmak ister miyim? Valla hayır.
Tamam, tamam, seslerinizi duydum, diyorsunuz ki insan genç olmak istemez mi? İstemeyebilir, mesela ben istemiyorum. Sebebine gelince, diyelim ki ben 16 yaşındayım.
16 yaş. Ne zor bir yaştır. Buluğ çağının sonları ve en berbat dönemi. Etrafındaki hiçbir insan ile doğru dürüst diyalog kuramıyorsun. Annen ve babana karşı bile hırçınsın. Dünyayı kendinin yarattığını veya en azından dünyayı senin düzeltebileceğini düşünüyorsun. Ne zor bir durum.
Bir sene sonra üniversite sınavına gireceksin. Benim gibi heyecanlı bir kişi için yeniden sınava girmek korkunç bir şey.
Sınavı kazandın diyelim, üniversitede okumak kolay mı? Bir sürü bilgiyi depolamak zorundasın. Daha bu bilgileri kullanamazsın ha. Önce depolayacaksın, sonra ayıklayacaksın, işe yarayanları gerekli zamanlarda kullanma becerisini de elde edeceksin. Zor iş mirim zor.
Diyelim ki üniversiteyi de bitirdin. İş bulacaksın. Para kazanacaksın, şahsiyetini oturtacaksın.
Dostlarını bulacaksın. Kim dost, kim düşman bir bir cetele tutacaksın. Tut ve sakın bırakma.
Diyelim ki işin oldu ve iyi de para kazanıyorsun, yani şansın iyi gidiyor, e bi de hayat arkadaşı lazım insana. Hayat öyle boş boş geçmez. Benim gibi bir de zor beğenen, müşkülpesent, kolay kolay aşık olamayan biriysen yandın. Arar durursun.
Hadi sana bir de hayat arkadaşı bulalım. Evlendirelim de seni. Öyle seviyeli birliktelik falan olmasın seninkisi, evlilik olsun canım. Benim gibi heyecanlı isen düğün günü çok komik atlatacaksın demektir. Sana bir sır vereyim. İnsan o kadar heyecanlanıyor, sorma gitsin. Çevremdeki kimseyi görmedim ve nikah anını net olarak hatırlayamıyorum. Ama rahat biriysen etrafa gülücükler dağıtıp, merhabalar diyebilirsin. Ben diyemedim.
Evlendin, e, nerede çocuklar, minik Ayşeler, Mehmetler, nerede?
Bayan olduğunu farz edelim, bir de seni hamile yapalım. Ne zordur bilir misin hamilelik. Bir bedende iki can taşımak. Hormonların altüst, kendin şaşkın.
Bu kadar da karamsar olmayalım, hadi bir de çocuğun olsun, kolayca. Benim olmamıştı, tam beş yıl beklemiştim. Senin hemen olsun canım, torpil yapalım sana.
Sen bir bebeği büyütmek kolay mı sanıyorsun. Uykusuz geçen geceler. Öyle bir iki gece değil, yıllarca, en az beş yıl. Ona yürümeyi öğret, konuşmayı, insan olmayı, paylaşmayı, vs. vs.
Bu arada çalışmaya devam da edeceksin. Para kazanmak, senin ve çocuğunun geleceğini garantiye almak gibi bir mecburiyetin var.
Yeter, yeter, değil mi? Tamam yeter.
Bak ben bunların hepsini yaptım.
Doğdum, yürüdüm, konuştum, okuma yazma öğrendim, ilkokulu, liseyi ve üniversiteyi bitirdim. Evlendim, çocuk sahibi oldum, çocuğumu büyüttüm, çalıştım, para kazandım, yani dostum kısacası unumu eledim, eleğimi duvara astım.
Şimdi yeniden o zorlu yıllara dönmemi isteme benden. Ben sıramı savdım, sıra sende.
An’ı yaşadım. Dolu dolu. Anı yaşamak gönlün tefekkürüdür. Dolu dolu yaşadım. Öğrenciliğimi de, gelinliğimi de, lohusalığımı da, çalışma hayatımı da.
Seve seve sana meydanları bırakabilirim.
Sen de gençliğini doya doya yaşa.
Sana son sözüm, yaşla ilgili değil. Sağlıkla ilgili. Yaşın ne olursa olsun, sağlığın yerinde değilse, ne gençliğinin, ne de hani o duvara astığım eleğin hükmü yoktur. Sağlığına daha gençken dikkat et. Ve dua et ki sana sağlam bir bünye verilmiş olsun.
Yoksa inan gençliğinde bile eleğini duvara astırırlar.
Kısacası genç dostum, sen orada kal, ben burada, evet gençsin ama bil ki işin çok zor!!!
Ayşe Tulun, 2008