TİMUR ( 1336-1405 )
Türk-Moğol soyundan gelen büyük bir cihangir. Ayağından ve kolundan aldığı yaralarla hayatını topal ve çolak olarak yaşadığı halde, hayatında yenilginin tadını tatmamış, gittiği her yere zaferi beraberinde taşımış yaman bir komutan. "Tüzükât-ı Timur" adlı eseriyle, hayatını ve devlet yönetme üstüne düşüncelerini yazan bir hükümdar.
"Cengiz"e kadar uzanan bir soykütüğü var. Babası Togay, Barlas adlı bir kabilenin başkanı idi. Timur, Semerkant çevresinde Yeşilşehir (Keş) kasabasında doğdu (1336). İlk gençlik çağına ait bilgiler karışıktır. Hırçın bir delikanlı olarak bilinir. Ata biner, ok atar, avlanmayı severdi. Vuruşmak, döğüşmek, mizacında yatıyordu. Nitekim çok genç günlerinin birinde bir gece baskınına katıldı ve bacağından aldığı bir yara yüzünden, bütün hayatınca topal yaşadı. Bir başka vuruşmada da kolu sakatlanmıştı.
Fakat çolak ve topal olmak, Timur’a ne aşağılık duygusu vermiş, ne hırslarına bir gem olabilmişti. Gözü pekliği, ataklığı sayesinde çabucak çevresinde kendisini tanıttı. Çağatay Hanlığı valilerinden Kaşgan Han’ın emrine girdi ve az sonra da kızı Olcay Türkân hatunla evlendi.
Bir süre sonra Kaşgan Han, düşmanlarının bir tuzağına düştü ve öldürüldü. Kayınpederini öldürenlerden öç almak Timur’a düşmüştü. Timur, tuzak kuranları bir bir tuzağa düşürerek öldürdü. Bu başarısı Çağatay hükümdarı Kutluk Han’ın dikkatinden kaçmadı. Timur’u 10.000 kişilik bir ordusuna komutan tayin etti.
AMAÇ, TİMUR’ U BEYAZIT ‘LA KAPIŞTIRMAKTI
Timur, ikbal merdivenlerini adım adım çıkıyordu. Kutluk Han’a başarılı hizmetler gördü ve günün birinde de Belh şehrinde bağımsızlığını ilân etti. Hırslıydı, gözü pekti, acımasızdı. İyice güçlendiğine kanaat getirince, kurultay toplayıp kendisini hükümdar seçtirdi.
Timur, ülkenin dizginlerini ele geçirince, çevresindeki devletlere saldırmaya başladı. Her birini bulduğu bir sebeple savaşa zorluyor, topraklarını, kendi topraklarına katıyordu. Doğu’da Çin sınırına kadar genişledikten sonra, İran ve Azerbaycan üzerine yöneldi ve buralarını da ele geçirdi.
O sıralar, Osmanlılar, Yıldırım Beyazıt günlerini yaşıyorlardı. Gerek Yıldırım gerekse babası ve dedesi, Anadolu’daki birtakım beylikleri ele geçirmişler ve Anadolu birliğini kurma yoluna girmişlerdi. Beyliği elinden alınanların arasında Karakoyunlu hükümdarı Yusuf Han da vardı. Yusuf Han, kaçmış ve Timur’a sığınmıştı. Beyliğini ele geçirmek için Timur’u, Beyazıt ile kapıştırmaya çalışıyordu.
Bahane bulmakta üstüne olmayan Timur, Beyazıt’a bir mektup yazarak, Anadolu’daki beylere topraklarını geri vermesini istedi. Fakat asıl maksadı, Osmanlıların kendi himayesine girmelerini sağlamaktı. Yıldırım ile Timur arasında hakaret dolu yazışmalar yapıldı. Sonunda iki tarafın ordusu, Ankara’ya yakın bir yerde Çubuk ovasında karşılaştılar.
PAPANIN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMÜŞTÜ
Yıldırım Beyazıt komutanlarının ihaneti yüzünden Timur’a yenildi ve esir düştü. Bu esaret sırasında Timur’un Yıldırım Beyazıt’a karşı davranışı çeşitli tarihlerde başka başka anlatılmıştır. Bazı tarihçiler, Timur’un, Yıldırım’ın karısı ile evlendikten sonra Yıldırım’ı demir kafese koyduğunu ve gözü önünde karısı ile âlemler yaptığını yazarlar. Bazı tarihçiler de Yıldırım’a iyi davrandığını, itibar ettiğini söylerler. Fakat nasıl davranılmış olursa olsun, Yıldırım Beyazıt kahrından öldü. Timur, Anadolu’yu baştan başa ele geçirdikten ve eski beylere yerlerini vererek kendisine bağladıktan sonra Semerkant’a döndü.
Timur’un hırsı, Yıldırım’ın gururu yüzünden tarihin en büyük hatası işlenmiştir. İki büyük Türk devleti, hiçbir ciddî sebep olmadığı halde, meydan savaşı vermiş ve biri, diğerini yok etmiştir. O tarihte Avrupa’nın Belgrad’a kadar olan toprakları, Osmanlı hakimiyeti altına girmişti. Avrupa’nın Türk ordularına karşı direnme gücü yoktu. Asya, Avrupa kıtalarını kaplayan büyük bir Türk imparatorluğu kurulmak üzere idi. Timur’un, Çin’e döneceği yerde, Osmanlı Türklerine dönmesi, kendi imparatorluğunun da işine yaramamış fakat Papa’nın ekmeğine yağ sürmüştü. Çünkü Papa, Osmanlı orduları ile başa çıkamayınca, Timur’a heyetler göndermiş ve ona Osmanlılar üzerine yürümesini ve kendisini kurtarmasını rica etmişti. Nitekim Timur’un Anadolu’yu ele geçirmekle yetinmesi ve asıl bereketli Balkan topraklarına geçmemesi de bu yorumun berkitir.
TEŞKİLATÇI, STRATEJİST OLARAK BÜYÜK BİR KOMUTAN
Kimin doğru, kimin yanlış bir iş gördüğünü tarih ortaya koymuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun, sadece 30 yıl gibi çok kısa bir duraksama döneminden sonra, yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak kurulabilmesi buna karşılık Timur İmparatorluğu’nun, Timur’un ölümünden kısa bir zaman sonra eriyip gitmesi, hangi imparatorluğun fikir temeline, hangi imparatorluğun kör güce dayalı olduğunu ortaya koymuştur.
Timur 1405’de öldü. Timur’un kan yağmuru altında kurduğu imparatorluğu, yüzyıl bile sürmemiş, kardeş kavgaları, komutan başkaldırmaları içinde yüzerek, sönüp gitmiştir. Timur, bir teşkilâtçı, bir stratejist, bir komutan olarak büyüktür. Fakat acımasız olduğu için çok kan dökmüştür. Sağlığında, savaş ve politika hakkındaki görüşlerini, Moğol geleneklerini, kendi hayatını ve çocuklarına öğütlerini içeren bir kitap yazdı: "Tüzükât-ı Timur".