Ans/g/ GİRİT

GİRİT

Doğu Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra en büyük adasıdır.

Yüzölçümü 8618 km2, olan Girit Adası batıdan doğuya doğru yaklaşık 260 km. uzunluk ve 15-56 km. genişliktedir.

Girit Adası’nın sonradan "asıl Giritliler" olarak ayrıt edilmiş olan ilk sakinleri Küçük Asyalı idiler. Bunlar, M.Ö. 3000 ile 1400 yılları arasında bugünkü Avrupa medeniyetine beşiklik görevini yapmış olan Girit veya Minos (Kral Minos’un adına izafetle) diye adlandırılan bir kültür meydana getirmişlerdir.

Aydın beylerinden Umur Bey 1341 yılından sonra büyük biri donanma ile, Adalar Denizi’nde hakimiyet kurmuş ve bu meyanda Girit sularına kadar uzanmıştı. Bu Türk akınını izleyen 1427’de Ada’ya yapılan diğer bir akın, Ada’yı savunanlar tarafından püskürtülmüş ise de, Venediklilerin Girit’deki nüfuzu sarsılmış ve İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra, burayı savunma zorunluğu daha kuvvetle hissedilmiştir. Venediklilerin Osmanlı Devleti ile ilişkilerini dostça sürdürmeye çalışmalarına rağmen, Ada’ya çeşitli yönlerden yapılan Osmanlı saldırılarında, Ada kurtulamamıştır (1469). Girit, özellikle Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Venedik ile Osmanlılar arasında çıkan 1538 savaşında çok zarar görmüştür. Daha sonra İtalyan seferi sırasında (1533-1537) Sperlonga kalesini tahrip ederek 10.000 kadar esir alan Barbaros Hayreddin, 1538 Ha-ziran’ında Kiklad adalarını da yakıp yıkmış sonra donanmasıyla Kandiye önüne gelmiştir. Milapotamo’da karaya çıkan kuvvetler, civardaki 20 kadar köyü yağma ve tahrip ettikten sonra Resmo’ya hücum etmişlerdir. Donanma buradan Suda’ya (Girit’in kuzeyinde koy) gitmiş karaya çıkarılan askerler, Apokorono kalesi ile birlikte, 60 kadar köyü yağma ve birçok esir ile ganimet elde ederek geri çekilmiştir. Venedikliler, Osmanlı donanmasının Girit sularında serbest dolaşmalarından meydana gelen bir korku ile adadaki durumlarını kuvvetlendirmeye çalıştılarsa da, Kanuni Sultan Süleyman zamanında anlaşmazlık halledildiği için önem taşımamıştır.

II. Selim’in tahta çıkmasından sonra Kıbrıs’ın fethi sırasında Girit’e de akın yapılınca Osmanlı-Venedik anlaşması da bozulmuştur. 1567’de Suda kalesine gece akını ile başlayan Osmanlı saldırısında Girit kendisini güçlükle kurtarabilmiştir. Cezayir’den gelen bir donanmayı Osmanlılar Resmo havalisinde yakıp yıkmışlardır.

Osmanlıların Girit üzerindeki isteklerini bilen Venedikliler, adadaki hakimiyetlerini devam ettirebilmek için, siyasi çözümler aramışlardır. Bunlar da sonuç vermemiş, I. İbrahim zamanında başlayan savaş yarım yüzyıl devam etmiştir. Bu savaşın sonunda kaptan-ı derya Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ve Osmanlı ordusu, tam 54 gün süren bir kuşatmadan sonra Hanya kalesini ele geçirmişlerdir (1645).

Savaşın uzaması önceleri Venedik donanmasına karşı olarak Osmanlı deniz kuvvetlerinin bulunmamasına bağlıdır. Çünkü Venedik bütün gücüyle donattığı büyük bir donanma ile Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alıp ve deniz yolu ile Girit’e kuvvet gönderilmesine engel olmuştur. Bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alan Venedikliler, Osmanlı Devleti’ni ne Girit Adası’nı fetih isteğinden vazgeçirebilmişler, ne de Girit’te zor durumdaki Osmanlı kuvvetlerine yardımı durdurabilmişlerdir. Hanya Fatihi Yusuf Paşa’dan daha sonra Girit’teki askeri kuvvetlerin başına getirilmiş olan ünlü Deli Hüseyin Paşa, sırf kendi gayret ve teşebbüsü ile giriştiği harekat sonunda Kisamo, Apokorono, Granbosa ve Resmo gibi önemli kaleleri de fethetmiş tir.

Avusturya ve Erdel’de ortaya çıkan sorunları istediği şekilde çözmeyi başaran Osmanlı İmparatorluğu, sonunda müzmin bir hal alan bu Girit savaşlarına son vermek için adaya Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’yı göndermişti. Venedikliler, Kandiye kalesini kurtarmak için yaptıkları bütün teşebbüslerin sonuç vermediğini görünce, Fazıl Ahmed Paşa’nın komutası altında, Osmanlı kuvvetlerinin iki buçuk yıl süren devamlı hücumlarına daha fazla dayanamayarak, sulh teklifinde bulunmuşlardır. Yapılan görüşmeler sonunda 30 Ağustos’ta başlayan müzakereler 6 Eylül 1669’da 18 maddelik bir anlaşma ile sona ermiştir.

Bu suretle Girit Adası, Osmanlı hakimiyeti altına girmiş, Ada’nın fatihleri olan Osmanlılar yerli ahalinin cemaat işlerine karışmayarak onları dini törenlerinde serbest bırakmışlardır.

Girit’e yerleşen Osmanlı Devleti, Venedikliler gibi Ada’da ne bir zor ve şiddet politikası gütmüş ve ne de sömürgeci bir zihniyetle hareket etmiştir. Her şeyden önce memleketin zirai ve iktisadi kalkınmasını ve dolayısıyla müslim, gayr-i müslim halkın refahını göz önünde bulundurmuştur.

Osmanlı hakimiyeti altında, Kandiye’nin fethinden Mora ihtilalinin başlangıcına kadar geçen bir buçuk yüzyıllık bir zaman zarfında, Girit’te görülen bu uzun barış devresi, bütün kışkırtmalara rağmen devam etmiştir.

GİRİT İSYANI

Çar Petro ile başlayan ve gittikçe etkili olan Rus kışkırtması, Fransız İhtilali ile uyandırılan milliyetçilik duygusu bunlara ek olarak Osmanlı Devleti’nin, günden güne bozulan ve zayıflayan iç idaresi sonunda Giritli Hıristiyanların bağımsızlık isteği isyana dönüşmüştür. Heteria adındaki cemiyet propaganda yaparak Girit’in Rum halkını harekete geçirmeyi başarmıştır (1821). Bu sırada Osmanlı Devleti Tepedelenli Ali Paşa isyanını bastırmakla meşgul idi. Aynı tarihlerde Mora ve adalarda ve özellikle Çamlıca ve Suluca’da Rumlar tarafından çıkarılan isyanlar Girit Adası’nda da isyanın şartlarını hazırlamıştı. Başta hırsızlık ve serkeşlikleri ile tanınan İsfakyalılar olmak üzere Hanya sancağına bağlı Apokorono ve Hanya nahiyesinin dağ köyleri Hıristiyanları, 1821 Temmuz ayı başlarında ayakladılar ve Türk kasaba ve köylerine hücum ettiler.

Bu isyan hareketini Kandiye ve Resmo muhafızlarından öğrenen Babıali, Girit’teki sükun ve asayişin sağlanması görevini Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’ya verdi. Mehmed Ali Paşa da, 21 Eylül 1821’de saraya gönderdiği cevapta "din ve devlet ile padişahın uğrunda mal ve canını düşünmeden kendisine bırakılan Girit Adası’nın korunacağını" bildirdi.

Girit Hıristiyanları, 1830’da üç koruyucu devlet tarafından kurulan Yunan Krallığı’na Ada’nın bağlanmadığını görünce tekrar ayaklandılar, Babıali, Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’a Suriye bölgesini de katmak suretiyle bir Arap devleti kurma niyetinde olduğunu bildiği için, Mısır’a yolladığı Pertev Efendi ile Suriye’ye bedel olmak üzere Girit valiliğini teklif etti. Kendisine yapılan bu teklifi memnuniyetle kabul eden Mehmed Ali Paşa, 1831 yılında adı geçen isyanı bastırmakla beraber, Girit’te Yunanlıların ekmiş oldukları fesat tohumunun sonucu, Ada’da ihtilal eksik olmayacağından özür dileyerek Suriye’nin kendisine verilmesinde ısrar etti. Mehmed Ali Paşa, 15 Temmuz 1840’da yapılan Londra Anlaşması gereğince, bu ada üzerindeki hakkını kaybetti.

Girit, 1866’da ilk defa geniş ölçüde bir ayaklanmaya sahne oldu. Kendi kendilerine geçici bir hükumet kurarak, Girit’in Yunanistan’a bağlandığını ilan ettiler.

Babıali, bu ayaklanmayı bastırmak için Ömer Paşa’yı görevlendirdi. Vali olarak da Mustafa Naili Paşa’yı gönderdi.

Yunanlılar tarafından yapılan sürekli yardım, isyanın büyümesine sebep oldu. Bunun üzerine büyük devletler, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahaleye başladılar. Fransa, Rusya’nın da onayını alarak, milletlerarası bir soruşturma heyeti gönderilmesini istedi. Bu teklife Babıali ile beraber İngiltere ve Avusturya’ya karşı koydular. Abdülaziz, Sadrazam Ali Paşa’yı Girit’e göndererek, Hıristiyan halkına birçok haklar tanıyan bir yönetmelik yayınlattı.

Paris’te toplanan bir konferans sonunda Yunanistan’a bir nota verildi ve Girit, Ali Paşa’nın yayınladığı yönetmeliğe göre idare edilmeye başlandı. Osmanlı-Rus savaşının başladığı (1877) sırada Girit Hıristiyanları, bu durumdan yararlanarak yeniden ayaklandı. Büyük devletler, Girit Hıristiyanlarının isteklerini benimsediler. Osmanlı hükumetinden, 1868 tarihli yönetmeliğin bazı maddelerinin değiştirilmesini istediler. Bunun üzerine Babıali, Gazi Ahmed Muhtar Paşa’yı Girit’e gönderdi. Paşa isyancıların temsilcileri ile, konsolosların denetimi altında Halepa mevkiinde toplanarak yeni bir anlaşma imzaladılar (1878).

Hıristiyanlar, 1885’de yeniden ayaklandılar. Yunanistan ile birleşmeyi istediler. Bunun üzerine Osmanlı hükumeti, Hıristiyan bir vali yerine olağanüstü yetkiye sahip olarak Şakir Paşa’yı Girit’e gönderdi. Şakir Paşa isyanı bastırdı. 1889 yılında yayınlanan bir fermanla. Ada Hıristiyanlarına verilen imtiyazların bir kısmı kaldırıldı.

1895 yılında Girit’e gönderilen Todori Paşa ile Turhan Paşa zamanında devam eden geçimsizlikler, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çarpışmalara yol açtı (1896). Çatışmaların Ada’nın her tarafını sarması üzerine büyük devletler işe müdahale ettiler. İstanbul’da altı devletin elçileriyle Hariciye Nazırı Tevfik Paşa arasında yeni bir yönetmelik imzalandı (25 Ağustos 1896).

Bundan sonraki siyasi çekişmeler, adanın Yunanistan’a verilmesi yolunda gelişti.

Yunan Prensi Georgios Girit’e olağanüstü komiser yapıldı (1898). Prens o tarihe kadar Osmanlı hakimiyetini temsil eden Osmanlı bayrağını hükumet konağından indirterek yerine Yunan bayrağını çektirdi.

Prens, 1906 yılında bu görevinden ayrıldı. Yerine tayin edilecek şahsın seçimi hakkı, 4 devlet tarafından Yunan kralına bırakıldı.

1908 yılında ise, Girit Milli Meclisi, Girit Adası’nın Yunanistan’a bağlanmasını kabul ve ilan etti.

Balkan savaşında Osmanlı Devleti’nin yenik düşmesi üzerine Girit Adası; Londra (30 Mayıs 1913), Bükreş (10 Ağustos 1913) antlaşmasıyla kesin olarak Osmanlı Devleti’nden ayrılıp Yunanistan’a bağlandı.