İ T/ HZ.HIZIR (A.S)

HZ.HIZIR (A.S)

Hz. Musa döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyet.
Kuran-ı Kerim’de, Hz.Hızır’ın isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Suresi’nin 60-82. ayetlerinde yer alan Hz. Musa ile ilgili kıssadan "Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul…" (18/65) diye sözü edilen şahsın Hz. Hızır olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahih hadislerde bu şahsın Hızır olduğu açıkça belirtilmiştir.

Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Musa İsrailoğulları arasında vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Musa: "Hayır, yoktur!" diye cevap verince Cenab-ı Hak bir vahiyle Hz. Musa’ya Mecme’u’l-Bahreyn’de (iki denizin kavuşum yerinde) kullarından salih bir kul olan el-Hadir (Hızır)’in kendisinden daha âlim olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Musa hizmetinde bulunan genç bir delikanlı ile Hızır ‘ı bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, yolculukta yemek üzere azık olarak yanlarına aldıkları balıklarını unutmuşlardı ve balık bir delikten kayıp denizi boylamıştı. Hz. Musa oradan bir süre uzaklaştıktan sonra yemek için delikanlıdan balığa çıkarmasını istediği zaman balığın denize dalıp kaybolduğunu farkettiler. Hz. Musa’nın Hızır ‘ı bulmasının alameti, bu balığın kaybolması olduğundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hz.Hızır’ı buldular. Bundan sonra Hz. Musa’nın Hızır ile, Kehf Suresi 66-82. ayetlerinde anlatılan yolculuğu başladı.

Hz. Musa’nın yolculuğunda azık olarak taşıdığı balığın Mecme’u’l-Bahreyn’de denize dalıp kaybolması, bazı rivayetlerde ve çeşitli İslam milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat olduğu, ölüleri bile canlandıran, içenleri ölümsüzleştiren bir hayat iksiri olduğu şeklinde izah olunmuş, burada balığın canlanıp denize dalması meselesinde bir peygamberin hayatının ve Cenab-ı Hakk’ın kudretinin söz konusu olduğu unutulmuştur. Buna bağlı olarak, Mecme’u’l-Bahreyn bölgesinde yaşayan birisi olarak Hz.Hızır’a da ölümsüzlük isnad edilmiş ve kendisine beşer üstü güçler ve yetkiler verilmiştir.

Hz.Hızır’a verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Hz.Musa ile olan yolculuğunu Kur’an-ı Kerim kısaca şöyle anlatır: Hz. Hızır, yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini kendisine hatırlatmış ve O’ndan sabır için söz almıştır (Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmişlerdi. Hz.Hızır bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmıştır. Hz. Musa sabredemeyip söyle demiştir: "Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" (Kehf; 18/71). Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hz.Hızır şöyle belirtir: "O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanları) vardır" (Kehf, 18/79). Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Hz.Musa: "Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın, dedi" (Kehf,18/74). Küçük çocuğun bu erken yaşta vefat ettirilme sebebi Hz.Hızır tarafından şöyle açıklandı: "Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mümin kimselerdi. ileride onları isyan ve inkara sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (Kehf, 18/80,81). Burada Cenab-ı Hakk’ın, anne-babanın hayırlı kimseler olması sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sıkıntılara sokacak bir çocuğu erken yaşta vefat ettirip, onun yerine daha hayırlı bir evladın verilmesinin, gerçekte o aile için " hayır" olduğuna işaret ediliyor.

Yolculuğun üçüncü merhalesi Kuran’da şöyle anlatılır: "Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul söyle dedi: İste bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım" (Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (Hızır) söyle açıklar: "Bu ev, şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babaları salih bir kimseydi. Rabbin, onların üstlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allah’ın emriyle yaptım. İste, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karşılaştıkları bir takım olayların, bazen büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazen şer olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Ayet-i Kerimelerde şöyle buyurulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (Bakara, 2/216). "… Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız. olabilir ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. " (Nisa, 4/19). Resulullah (s.a.v.), Hızır (a.s.)’ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hz. Hızır bunu Hz. Musa’ya göstererek şöyle dedi: Allah’ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir."

Kaynak: www.gezgin.net