FENER
İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı, Haliç kenarında Cibali ile Balat arasında bir semttir.
"Fener" isminin Haliç surları üstündeki "Diplophanarios" kapısından geldiği sanılmaktadır. Bizans İmparatoru Konstantinos’un M. 325 senesinde İstanbul surlarını batıya doğru genişletmesi üzerine İstanbul’un mahalleleri arasına girmiştir.
Fatih Sultan Mehmed 1453’te İstanbul’u fethettiği zaman, Fener şehrin en tenha semtiydi. Fatih, İstanbul’un nüfusunu arttırmak ve hareketlendirmek için Mora seferinden ve Trabzon’un fethinden sonra getirttiği 1500’den fazla Hıristiyan aileyi Fener’e yerleştirdi. "Fener Kapısı" olarak bilinen ve eski surlardaki "Diplophanarios" kapısının biraz batısına düşen kapı, Fatih devrinde açıldı. 1599’da Rum Patrikhanesi buradaki Hagios Georgios (Aya Yorgi) Kilisesi’ne yerleştirilince, Fener semti milletlerarası ün kazandı. Rum nüfusu arttı. Ayakapı ile Fener arasında yapılan zengin Rumların evleri, Eflak ve Boğdan beylerinin konakları, semti güzelleştirip ayrı bir hava verdi. Fener Rumlarının ileri gelenleri saraya tesir ederek Divan Tercümanlığı, Tersane Tercümanlığı gibi memuriyetleri hep Fenerli Rumlardan seçtirdiler. Bu arada Eflak Boğdan beyleri hep Fenerli Hıristiyanlardan tayin edildi.
Fener Rum Patrikhanesi’nin Haliç Feneri’ndeki bugünkü yerine yerleşmesi III. Mehmed zamanındadır. Rum aristokrat aileleri de patrikhanenin etrafında yani Cibali’den Balat’a kadar olan mahallelerde ikamet etmeye başladılar. Bunların zenginleri, Haliç’te muhteşem yalılar yapmışlardı. Bu aristokrat ailelere yabancılar "Fenerli" adını vermişlerdi. Fenerliler, çocuklarını o zamanın en iyi ilim müesseselerine sahip olan İtalya üniversitelerine gönderip felsefe, tıp ve diğer ilimler tahsil ettirirlerdi. Bu çocuklar Türkçe, Arapça, Farsça’yı öğrendikten sonra Batı dillerini de bilirlerdi. Bundan dolayıdır ki Osmanlı Hükumeti, yabancılarla olan ilişkilerinde bu Fenerlileri kullanırdı. Divan-ı Hümayun ve Donanma-yı Hümayun tercümanları ve bilahare Eflak ve Boğdan beyleri de burada yaşayan Rumlardan seçilirdi.