SÜLEYMAN ÇELEBİ ( ? – 1422 )
Türk Osmanlı dünyasının değil, bütün İslâm dünyasının saygı duyduğu, hayranlık duyduğu bir şair… Bir samimî Müslüman…
Süleyman Çelebi’nin hangi yılda ve nerede doğduğu bilinmiyor. Babasının Ahmet Paşa olduğuna dair bir söylenti varsa da, bu Ahmet Paşa’nın, hangi Ahmet Paşa olduğu da belli değildir. Yine bir söylentiye göre, dedesi, Sultan Orhan zamanında yaşamış Şeyh Mahmut’tur. Bilinen gerçek, Süleyman Çelebi’nin Bursalı olduğu ve Yıldırım Beyazıt günlerinde yaşayıp, onun tarafından yaptırılmış 20 Kubbeli Ulu Cami’nin imamı olduğudur.
Bu samimî Müslüman, imam Süleyman Çelebi, yazdığı Mevlid’den de kolayca anlaşılabileceği gibi, iyi bir eğitimden geçmiş, zamanın edebiyatını iyi anlamış, dinî bilgileri kuvvetli bir insandı. İlk gençlik yıllarında Bursa’da büyük şöhreti olan Buharalı Şeyh Emir Sultan’ın yanında ders gördü. Emir Sultan, derin bilgisi ile çağın ulularından sayılır. Bugün de kendi adını taşıyan caminin yanındaki türbede gömülüdür. Osmanlı devlet yapısına, Şeyh Edebâli’den sonra en çok etki yapmış bir bilgin olarak bilinir. İşte Süleyman Çelebi, bu derin hocadan dersler görmüş bir din adamıdır.
İYİ EĞİTİM GÖRMÜŞTÜ VE GENİŞ BİR BİLGİSİ VARDI
Eldeki bilgilere göre yapılan tahminler, Süleyman Çelebi’nin 1359-1364 arasında doğmuş olduğunu gösteriyor. Demek 55 -60 yıl kadar yaşamıştır. Tek eseri, Mevlid adı ile bilinen "Vesiletün Necat”dır. Fakat, nazmı bu kadar ustalıkla kullanmasını bilen bir insanın, yazmadığını düşünmek oldukça güçtür. Belki, Timur’un ordusu Bursa’ya girdiği zaman, yakılıp yıkılanlar arasında Süleyman Çelebi’nin diğer eserleri de yok olmuştur. Süleyman Çelebi’nin iyi bir eğitim gördüğü ve geniş bir bilgisi olduğunun başka bir kanıtı, Mevlid’de tasavvufî bazı deyimlerin kullanılmış oluşudur:
"Zâtıma mir’at edindim zâtını
Bile yazdım adın ile adımı."
beytinde görüldüğü gibi Ahmet Yesevi’yi hatırlatan ifadeler, onun sıradan bir kişi olmadığını açıklar. Emir Buhari’den çok şeyler öğrendiği anlaşılıyor. Mevlid’in yazılmasına sebep diye gösterilen bir olay vardır. Söylendiğine göre Süleyman Çelebi, imamlığını yaptığı Ulu Cami’de, İran’dan gelen bir müderrisin vaazını dinlemiş. Bu müderris vaazında, dinler arasında da bir fark olmadığını, bütün kitaplı dinlerin hak din, bütün peygamberlerin hak peygamber olduklarını anlatmış.
Süleyman Çelebi, hayranı olduğu Hz. Peygamber’in öteki peygamberler safhında değerlendirilmesine son derecede üzülmüş ve sevgili Peygamber’ine karşı duyduklarını, manzum olarak yazmaya başlamış… İşte bu sonsuz aşktır ki, Mevlid adı ile bilinen "Vesiletün Necat”ı ortaya çıkarmış….
DOĞU SÜRREALİZMİNİ ÇOK YERDE YANSITTI
Altı yüz yıldır, bütün İslâm dünyasının her dinî günde, doğumda, ölümde, bayramda okuduğu bu lirik eserin, bugün okunan biçimi ile, Süleyman Çelebi’nin yazdığı biçimin aynı olduğu söylenemez. Zamanla bazı mısralarda kelimeler, bazan da mısralar değiştirilmiş, Türk halkının duygu ve düşünce kalıbı içinde yeniden oluşturulmuştur.
Mevlid’in bazı parçaları, ne kadar realist bir üslûpla yazılmışsa, bazı parçaları da sürrealist bir üslûpla kaleme alınmış gibidir:
"Hem hava üzre döşendi bir döşek
Adı Sündüz, döşeyen ân ı melek."
beytinde olduğu gibi, doğu sürrealizmini yansıtan birçok parçalar vardır. Süleyman Çelebi’-den sonra birçok şairler ve büyük şairler birer mevlid yazdılarsa da hiçbiri Süleyman Çelebi’nin eriştiği noktaya erişemedi. Çünkü Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i "Sehl-i Mümteni" denilen bir sanat örneğidir.Çok kolay yazılmış gibi göründüğü halde, taklidi son derece de güçtür.
15. YÜZYIL EN BÜYÜK OSMANLI ŞAİRLERİNDENDİ
Bu yüzden taklitleri tutmamış, halk yazılanların hiçbirini benimsememiştir. Oysa yazılan Mevlidlerin arasında, çok sanatkârane olanları vardır.
Süleyman Çelebi, 1422’de Bursa’da hayata gözlerini yumdu. Mezarı Bursa’da, Çekirge yolundadır. Uzun yüzyıllar, basit bir parmaklıkla çevrili olan mezarını Bursa Valisi Haşim İşcan, Güzel Sanatlar Akademisi’nin fikrini alarak Teknik Üniversite’ye çizdirdiği bir proje ile Türk mezarı haline koymuş ve bulunduğu yeri park haline getirmiştir.
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, Rumca, Bulgarca, Sırpça, Arapça’ya çevrilmiş ve dili konuşan Müslümanlar arasında her dinî günde, bayramda, ölümde, doğumda okunagelmiştir. Süleyman Çelebi, 15. yüzyılı Osmanlı şairlerinin en büyüklerinden biridir.