AKŞEMSEDDİN (MEHMED İBN-İ HAMZA) (1389-1459)
Fatih devrinin ünlü din bilgini, hekimi ve şeyhidir.
Lakabı Akşeyh’dir. Şam’da doğdu. Soyu Birinci Halife Ebu Bekir Sıddık’a kadar uzanan Şeyh Şihabuddin Sühreverdî’nın (künyesi Ebu Hafs) neslindedir. Öğrenimini tamamladıktan sonra Osmancık Medresesi’nin müderrisliğine getirildi. Daha sonra kendisini tasavvufa vererek Hacı Bayram Veli’nin dervişleri arasına katıldı ve postnişini oldu.
Birçok kaynaklar Emir Hüseyin Enisi’nin Menakıbname’sine dayanarak, Akşemseddin’in bazı hareketlerine karşı çıktığından Hacı Bayram Veli’ye intisap etmediğini, kendisine mürşid aramak için dolaştığını, Zeynüddin Hafi’nin tarikatına girmek için Haleb’e doğru gittiğini kaydederler. Halbuki Akşemseddin Risaletü’n-Nur ve Def-i Metain adlı eserlerinde Zeynüddin Hafi’yi tenkit eder. Muhtemelen, o devirde yaygın olan Zeyniliği muteber kılmak için Akşemseddin de bu tarikatın mensubu gösterilmiştir.
Akşemseddin’in Hacı Bayram Veli’ye hangi tarihte intisap ettiği bilinmiyor. Aynı Menakıbname Hacı Bayram Veli’ye sıkı bir riyazet ve mücahededen sonra intisap ettiğim nakleder: "…Pes Hacı Bayram, Akşemseddin’e dürlü dürlü ibadet ve riyazet ve mücahede ettirdi. Hatta yedi günde bir kaşık sirkeden gayrı nesne ekl ü şürb eylemez oldu."
Hacı Bayram Veli’nin Akşemseddin’e hilafet verişi de şöyle anlatılır: "…Hacı Bayram’a sordular; Bazı dervişlere kırk yıldır Hilafet vermedin, az müddet içinde Akşeyh’e Hilafet verdin, hikmeti nedir? dediler. Hacı Bayram cevap verip; Bu bir zeyrek köse imiş, her ne kim gordi ve işitdi, inandı, hikmetin sonra kendi bildi. Amma bu kırk yıldan berü hizmet iden dervişler gördüklerin ve işittiklerin hemen hikmeti ve aslını sorarlar…"
Akşemseddin, bir taraftan dini ilimleri öğrenirken, diğer taraftan tıp ve eczacılığa da merak sarmıştı. "Tabib-i Ebdan" olduğu gibi, "Tabib-i Ervah"dı. Devrinde "Lokman-ı Sani" lakabıyla anılırdı.
İrşad makamına yükselen Akşemseddin Beypazarı’na gelir. Orada bir mescid ve bir de değirmen inşa eder. Sonra İskilip’ten Evlek’e, en son Göynük’e yerleşir. Burada, eserlerini yazmak için incelemelerde bulunur, Hacc’a gider-gelir. Hatta şeyhi Hacı Bayram Veli ile Edirne’ye gider ve Sultan II. Murad Han ile görüşür. Rivayete göre, Hacı Bayram Veli’nin padişaha:
"Kostantiniyye fethine bizim köse ile beşikteki çocuğumuz -Fatih Sultan Mehmed- muvaffak olacaktır." dediğini duyar.
İstanbul’un fethine Akşemseddin de katılmıştır. İki defa Edirne’ye gider. Birinde Çandarlıoğlu Süleyman Paşa’yı, diğerinde Sultan Fatih Mehmed’in kızını tedavi eder.
Sultan Fatih Mehmed’in Kostantiniyye’yi fethetmek için yola çıkan ordusuna Akbıyık, Şeyh Akşemseddin ve diğer meşayıh müridleriyle birlikte katıldılar.
Sultan Fatih Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’yı camiye döndürür ve ilk hutbeyi Akşemseddin’e okutur.
Sultan Fatih Mehmed, İstanbul önlerinde vefat eden sahabenin kabirlerini arayıp üzerlerine türbe yaptırmaya başlar ve Şeyh Akşemseddin’den Halid b. Zeyd Eba Eyyubi’l-Ensari’nin kabrinin bulunmasını ister. Akşemseddin Eba Eyyubi’l-Ensari’nin kabrini iki defa bulur ve Sultan Fatih Mehmed’e gösterir.
Enisi Menakıbname’sinde padişahın, Kostantiniyye fetholunduktan sonra şeyhin müridi olmak istediğini, bunu Akşemseddin’in kabul etmediğini beyan eder.
Padişah kabul edilmeyişinin sebebini sorar. Akşemseddin bu yüzden padişaha haber vermeden Göynük’e gitmek gereğini duyar. Yine padişahla ilgisini kesmez. Arasıra Edirne’ye ve İstanbul’a gelir. Artık Göynük’de oturur. Bayrami tarikatını yayar, kendisine intisap edenleri yetiştirir, eserlerini yazar.
Şeyh Akşemseddin birçok eser kaleme almıştır. Kaynaklarda isimleri belirtilen bazı kitaplarının nüshaları henüz bulunamamıştır. Zamanımıza kalan ve isimleri bilinen eserleri şunlardır:
Risaletü’n- nuriyye (Nuriyye): Bayramiyye tarikatına ve tasavvufa sülük edenlere gelen tenkid ve iftiraları reddetmek, mensup olduğu tarikata intisap edenlerin aralarındaki bağı kuvvetlendirmek için yazılmıştır. Arapça olan eserin kısmen tercümesi tarikatın halifelerinden Bolulu Himmet Efendi tarafından yapılmıştır.
Def-i Metâin (Def-i Metaini’s-Sofiyye): Bazı kaynaklarda "Hall-ı Müşkilat" adıyla da geçer. Kendinden önceki büyük mutasavvıfların eserlerinden alıntıları ve yorumunu içine alır.
Risale-i Zikrullah: Enisi’nin Menakıbnamesi’nde ismi geçer. Henüz nüshası bulunamamıştır.
Risale-i Şerh-i Akval-ı Bayram-ı Veli: Enisi’nin Menakıbnamesi’nde geçer. İstanbul kütüphanelerinde nüshası yoktur.
Telhis-i Def-i Metain: Def-i Metain’in hülasası sanılmaktadır. Nüshası bulunamamıştır.
Makamat-ı Evliya: Velilerin makamlarından bahseder. Kütüphanelerde yazma nüshaları mevcut olan bu eser Enisi’nin Menakıbname’sinden başka kaynakta Akşemseddin’e ait gösterilmez.