ABDÜLAZİZ (1830-1876)
Osmanlı hanedanından otuzikinci padişahtır.
II. Mahmud ile Pertevniyal Sultan’ın oğludur. Şubat 1830’da (15 Şaban 1245) doğdu.
Basit bir Şark eğitimiyle yetişmiş; veliahtlığında güreş, av, cirit gibi sporlara merakı ile tanınmıştır. 25 Haziran 1861’de (17 Zilhicce 1277) tahta çıktı. Ancak kısıtlı eğitimi bir yana pehlivan vücutlu ve muhafazakar mizaçlı bulunması, halk arasında iyi karşılanmasına sebep olmuştu.
Abdülaziz Babıâli’ye gönderdiği "Hatt-ı Hümayun"da "vükelayı yerlerinde ibka ve Abdülmecid zamanında ilan edilmiş olan Tanzimat Kanunu’nu tekid ve mali güçlüklere çare bulunacağını" ilan etmekle işe başladı.
Sultan Abdülaziz, tahta çıktığı zaman imparatorlukta çeşitli mühim meseleler ile karşılaşmış ve bunları giderme tedbirlerine başvurmuştur, önce sarayda ve hükümet dairelerinde bazı tasarruf tedbirleri alınmışsa da karşılıksız çıkarılmış olan kağıt paraların ortadan kaldırılması ve mali buhranın azaltılmasına çare bulunamamış; 1862’de İngiltere’den yeni bir istikraz yapılmıştır. Diğer taraftan tersanenin kuvvetlendirilmesi, gemiler ve silahlar alınması için yapılan masraflar ile Karadağ ve Hersek ayaklanmalarının bastırılması için lazım olan paralar, zaman geçtikçe mali dengeyi bozmakta devam etmiştir. Bir başka önemli mesele Balkanlar’da ve Adalarda milliyetçi akımlar ile Mısır’da bağımsızlık isteğinden kaynaklanan olaylardır. Paris Antlaşması’ndan hemen sonra Osmanlı hakimiyetine karşı direnmeler birbirini izlemiştir.
Devlet yönetimindeki değişiklikler de ayrı bir önem taşır. Kıbrıslı Mehmed Paşa azledilmiş; sadrazamlığa Ali Paşa sonra da Fuad Paşa getirilmiştir. Cemiyet-i Tıbbiye bu sıralarda kurulmuş, yalnız şekilde kalmış olmakla beraber devlet hazinesinde bütçe yapmak usulü yine bu yıllarda kabul edilmiş, bir de Divan-ı Muhasebat kurulmuştur.
Yunanistan’da Bavyeralı Kral Othan’ın düşürülmesi ve yerine Danimarka kralının oğlu Georges’un getirilmesiye sonuçlanan ayaklanma, Girit meselesinin meydana çıkmasını hazırlamıştır. Hersek’teki ayaklanmadan ve çarlığın körüklediği panslavizm cereyanlarından cesaret alan Karadağ prenslerinden Mirko Petroviç de başkaldırmıştır. Bunun üzerine Serdar-ı ekrem Ömer Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Karadağ’ı ezerek kımıldayamayacak hale getirmiştir. Rusya, Avusturya ve Fransa’nın işe karışmaları yüzünden elde edilen başarı sürekli olamamıştır. Karadağ’a karşı girişilen hareket, Hersek
ayaklanmasının durulmasına sebeb olmuştur Ancak panslavizm taşkınlıkları durmaksızın körüklendiği için bu defa Sırbistan’da da bazı hareketler başlamıştır. Belgrat’ta Sırpların Osmanlı karakollarına hücum ve askerin de Sırplara ateş etmeleri üzerine çıkan olaylara Avrupa devletleri de karışmışlardır.
1862’de yapılan protokol ile Osmanlı askerinin şehirden çekilmesi ve yalnız kalede kalması gibi şartlarla mesele yine Osmanlı hakimiyetini zayıflatacak şekilde sonuçlanmıştır.
Sultan Abdülaziz 1863 Ağustos’unda Mısır’a seyahat etmiştir. O sırada Mısır’da vali Said Paşa’nın ölümüyle yerine İsmail Paşa yeni geçmiş bulunuyordu. Bu seyahatten önce Fuad Paşa’nın yerine sadrazamlığa Yusuf Kamil Paşa getirilmiştir.
Fuad Paşa Abdülaziz’e Mısır seyahatinde serasker sıfatıyla katılmış, dönüşte ikinci defa sadrazam olmuştur. Bu sıralarda Cemiyet-i Tedrisiye-i İslami-ye kurulmuş, Maarif Nezareti’nde bazı değişiklikler ve yenilikler yapılmış ve Darülfünun’da umum için fizik, geometri gibi dersler açılmış, Londra’dan Şişhaneli denen tüfekler getirilerek benzerlerinin Tophane’de yapılmasına başlanmıştır.
Midhat Paşa’nın Niş Eyaleti’ndeki başarıları üzerine Silistre, Vidin ve Niş eyaletleri birleştirilerek Tuna vilayeti teşkil olunmuş ve eyalet teşkilatının vilayetlere çevrilmesi ve vilayetlerde medeni tesislerin meydana getirilmesi faaliyeti başlamıştır.
1866’da Fuad Paşa’nın yerine önce Mütercim Rüştü Paşa, bir müddet sonra Ali Paşa sadrazam olmuş ve o sıralarda İstanbul’a gelen Mısır valisi İsmail Paşa Mısır vergisine zam yapmak, Girit ayaklanmasını bastırmaya yardım için asker göndermek ve sarayla bazı vükelaya birçok hediyeler vermek pahasına Mısır valiliğindeki veraset usulünü değiştiren ve Mısır valilerine Hidivlik unvanını veren fermanları Sultan Abdülaziz’den almıştır. Veraset usulünün değişmesi yüzünden vali olmak hakkını kaybeden Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa, Abdülaziz aleyhinde çalışmak üzere Paris’e kaçmıştır. Hür fikirler etrafında toplanmış onlanların kurduğu Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne katılacak olan Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi gibi gençler de bu sıralarda Avrupa’ya kaçarak Mustafa Fazıl Paşa’mn himayesi altında Paris ve Londra’da gazeteler çıkarmaya başladılar.
Romanya’daki ayaklanma sonucunda Prens Couza çekilmeye mecbur olmuş ve yerine Prusya krallık hanedanından Prens Carol geçirilmişti. Osmanlı hükümeti, Carol’un prensliğini protesto etmiş olmakla beraber, Avrupa devletlerinin tesiriyle kabule mecbur kalmış ve evvelce Prens Couza’ya yapıldığı gibi Carol da İstanbul’a gelince Göksu Kasrı’nda misafir edilip uhdesine Memleketeyn voyvodalığı tevcih edilerek nişanlarla ve hediye edilen atlarla Romanya’ya dönmüştü.
Romanya meselesi yeni yatıştığı sıralarda Girit ayaklanması başladı. Eski sadrazamlardan Mustafa Naili Paşa, Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa, sonra da Ali Paşa Girit’e gittiler. Adadaki ayaklanma yatışır gibi olduğu sırada Yunanistan, Osmanlı Devleti’yle münasebetini kesti. Paris’te toplanan konferans sonucunda savaşın önüne geçildiyse de Girit meselesinde kesin bir durum ortaya konamadı.
Sultan Abdülaziz, İmparator II. Napoleon’un daveti üzerine 1867 Mayıs’ında deniz yoluyla Fransa’ya gitmiş, oradan Londra’ya geçerek dönüşte Prusya ve Avusturya’ya uğrayıp seyahatinin 47. günü Varna yoluyla İstanbul’a dönmüştü ki bu yolculukta veliaht Murad, şehzade Abdülhamid ve Yusuf İzzeddin ile o zaman Hariciye Nazın olan Fuad Paşa birlikte bulunmuştur.
Galatasaray Lisesi, Mekteb-i Sultani adıyla bu sırada, 1868’de açılmış, Tıbbiye-i Mülkiye ve Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye tarafından Sultanselim’de Darüş-şafaka kurulmuş ve 1848’de rüştiyelere öğretmen hazırlamak üzere Fatih’te açılmış olan Darülmuallimin’in Sıbyan mektepleri’ne öğretmen yetiştirmeye mahsus olan kısmı 1872’de Süleymaniye civarında eğitime başlamıştır.
Hastalanarak Niş’e gitmiş olan Fuad Paşa’nın orada ölmesi üzerine Abdülaziz saltanatının ilk devrinde memleketi ayakta tutan, Tanzimat’ın kudretli devlet adamlarından biri kaybolmuş, yani Ali Paşa yalnız kalmış oluyordu. Yeni teşkil edilmiş bulunan Şura-yı Devlet’in reisliğine Midhat Paşa getirilmiştir ki oradan 1868’de Bağdad valiliğine gönderildi. Midhat Paşa Bağdad’da da büyük başarılar göstermiştir. Dicle üzerinde, Tuna’da olduğu gibi, gemiler işletilmesine teşebbüs olunmuştur. Bundan başka İdare-i Aziziye adıyla bir deniz yolları idaresi kurulduğu gibi Boğaziçi hizmetlerinde de Şirket-i Hayriye meydana getirilmiştir. Fransa İmparatoriçesi Eugenie, Süveyş kanalının açılmasında hazır bulunduktan sonra III. Napoleon namına Sultan Abdülaziz’in ziyaretini iade için İstanbul’a gelmiş ve Avusturya İmparatoru Franz-Joseph de yine bu sıralarda Sultan Abdülaziz’in Viyana ziyaretini iade etmiştir. Mecelle Cemiyeti Cevdet Paşa’nın reisliği altında bu sıralarda kurulmuştur.
1871 savaşında Fransa’nın yenilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması kararlarının hükümsüz olduğunu ve Karadeniz’deki hükümranlık haklarından faydalanılmaya karar verildiğini ilan etmiştir. Bunun üzerine Londra’da toplanan konferans Osmanlı Devleti ‘nin boğazları açıp kapamak hususundaki hakkını kabul ve tasdik etmekle beraber Karadeniz’in tarafsızlığını sağlayamamıştır. 1856 Paris Antlaşması evvelce Romanya, Sırbistan ve Karadağ muhtariyetleriyle zedelenmiş olduğu gibi bu defa Londra konferansıyla büsbütün bozulmuş oluyordu.
Fransa’nın yengilisi panslavizmin yayılmasına fırsat vermişti ve zaten bu propagandanın başında olan General İgnatiev o zamanlar Rus elçisi sıfatıyla İstanbul’a gelmiş bulunuyordu. Sadrazam Ali Paşa, bir taraftan Mısır Valisi İsmail Paşa’nın israflarına ve fermanlarla elde ettiği imtiyazlara sığmayan işlerine engel olmaya çalışıyor, öte taraftan Sultan Abdülaziz’in istibdadını ve lüzumsuz masraflarını önlemeye çalışıyordu. 1871’de Ali Paşa’nın ölümü ile Tanzimat devrinin son temsilcisi de gitmiş, Mahmud Nedim Paşa sadarete geçmiştir. Bu suretle Sultan Abdülaziz saltanatının kötü yılları da başlamış oldu. Mahmud Nedim Paşa, yolsuz işlerine bazı vükela ile valileri değiştirmekle başladı. İmparatorlukta merkezde ve vilayetlerde büyük memurları durmadan değiştirmek yüzünden kararsızlık da büsbütün arttı. Tanzimat fermanı ile muhakemesiz hapis ve sürgünlük usulü kaldırılmış olduğu halde Sultan Abdülaziz, Mahmud Nedim Paşa ile istibdadın bu vasıtasını kullanmaya başlamış ve birçok tanınmış adamları sürdürmüştü. Mahmud Nedim Paşa, devletin içinde bocaladığı para darlığına rağmen Galata sarraflarından yüksek faizlerle borç alarak saraya para yetiştiriyor, Ali Paşa zamanında türlü güçlüklerle Babıali’ye alınmış olan hükümet kudretini Sultan Abdülaziz’in düşüncesiz idaresine teslim ediyordu. Sultan Abdülaziz, Mahmud Nedim Paşa’nın halk arasında artan itibarsızlığını sezdiği için, yerine Midhat Paşa’yi sadrazamlığa getirdi.
Midhat Paşa’nın Meşrutiyet esaslarını, yani hükümdarlık işlerinde halk kontrolünü tesis etmek istemesi ve idaresi Sultan Abdülaziz’e uygun gelmemiş, ikibuçuk ay sonra Mütercim Rüştü Paşa’yı, ondan sonra Serasker Esad Paşa’yı, daha sonra Şirvanizade Rüştü Paşa’yi ve tekrar Esad Paşa’yı sadrazam yaptıktan sonra 1875’de Mahmud Nedim Paşa’yı ikinci defa olarak hükümetin başına getirmiştir.
Saltanatının ilk yıllarında ancak yirmibeş milyon kadar olan Osmanlı borçları hemen her yıl tekrarlanan yeni borçlarla ikiyüz elli milyona varmış ve Mahmud Nedim Paşa’nm güya ıslah ve tasfiye maksadıyla giriştiği tedbirler yüzünden hazinenin iflası hem memleket içinde, hem dışarıda meydana çıkmıştır.
Hersek’teki ayaklanma Bosna’ya da sıçramış, Bulgaristan’da başlayan komitecilik ve haydutluk hareketleri, Rusya’nın engel olması yüzünden asker kuvvetiyle bastırılamadığı için halk arasında vuruşmalar ve "Otlukköy" olayı gibi facialar meydana getirilmiştir.
Bulgarlar Osmanlı memur ve halkına türlü işkenceler yaptıkları halde bu durumları ters ve yalan bir biçimde Avrupa’ya aksettiriyorlardı. Çarlık Rusyası da Bulgarları korumak bahanesiyle Osmanlı İmparatorluğu’na son darbeyi vurmaya hazırlanıyordu.
İstanbul’da softalarla halk tarafından yapılan nümayişler üzerine, Sultan Abdülaziz, Mahmud Nedim Paşa’yı fedaya mecbur kalarak sadrazamlığa tekrar Mütercim Rüştü Paşa’yı getirmiştir. Sadrazam, Meclis-i Vükela’ya memur Midhat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed paşalar ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi, devletin vahim durumunu bir dereceye kadar düzeltebilmek için Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmeye karar verdiler.
29—30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz tahtından indirilerek yerine V. Murad tahta çıkarıldı.
Abdülaziz önce Topkapı Sarayı’na götürülmüş ve dört gün sonra kendi isteğiyle Feriye Sarayı’na naklolunmuştur. Abdülaziz’in padişah olarak istediğini yaptırmaya alışan ve esasen kibirli, taşkın olan mizacı, tahttan indirilip hapsolunmaya dayanamamış, sakalını düzeltmek için annesinden aldığı sivri uçlu bir makasla kol damarlarım kesmiştir. İntihar olayı, o zaman muayenede hazır bulunan türlü tabiyet ve milliyetteki yirmi kadar doktorun raporlarıyla ve ayrıca uzun incelemeler yaparak etraflı bir rapor vermiş olan İngiliz elçiliği hekiminin şahitliğiyle tesbit edilmiştir. Fakat bir süre sonra Abdülaziz’in taraftarları onun öldürülmüş olduğu rivayetini ileri sürmüşlerdir. II. Abdülhamid iradesiyle olaydan üç yıl sonra Yıldız’da kurulan mahkemede Midhat, Damat Mahmud Celaleddin ve Nuri paşalar mahkum olmuşlardır.
Sultan Abdülaziz’in ölümü olayı intihar mı, katl mi? O zamandan beri her iki ihtimal hakkında ortaya deliller sürenler ve bunları münakaşa edenler vardır ve mesele belki de tarihin aydınlatamadığı şüpheli olaylardan biri olarak kalacaktır.
Abdülaziz saltanatının ilk devresinde Ali Paşa, sarayın keyfi hareketlerine bir dereceye kadar direnmiş ve Babıali’nin nüfuzunu korumaya muvaffak olmuştur, ölümünden sonra ve Mahmud Nedim Paşa’nın ilk sadrazamlığından itibaren başlayan ikinci devrede Sultan’ın karakteri büsbütün meydana çıkmıştır.
Tanzimat Fermanı’nm temin ettiği hürriyet ve masuniyet prensiplerini ihlal ederek başta bazı vükela olmak üzere bir takım kimseleri ve bu arada Namık Kemal gibi şahsiyetleri sürgüne göndermesi, İsmail Paşa’ya Mısır’ın imparatorluktan büsbütün ayrılmasına sebep olacak imtiyazlar vermesi, korkunç bir hadde varan israfları ve nihayet Hersek’te başlayan ayaklanmayı bastırmaktaki aczi Abdülaziz’in tahttan indirilmesine sebep olmuştur.
Bununla beraber Sultan Abdülaziz, imparatorluk donanmasını o zamanki en kuvvetli devletlerin donanmaları derecesine yükseltmek için gayret göstermiş, Arabistan Yarımadası’nda sürüp giden karışıklıklar onun zamanında önlenmiştir. Midhat Paşa Bağdat valisiyken Osmanlı Hükûmeti’ni Necid’e kadar götürdüğü gibi o zamana kadar tamamıyle Mekke emirlerinin idaresi altında bulunan Hicaz bölgesinde de bir vilayet teşkil edilmiş ve Osmanlı hakimiyeti yüzyıllardan beri Yemen’in Hüdeyde sahiline münhasırken Redif Paşa komutasında gönderilen orduyla bütün Yemen kıtası alınıp Yemen vilayeti yeniden kurulmuştur.
Sultan Abdülaziz ney çalardı, yazısı da güzeldi. Sarayına çağırıp tablolar yaptırdığı yabancı ressamlara istediği konuları anlatmak üzere çizdiği taslaklar resimdeki kabiliyetini göstermektedir.