BAĞDAT
XVI.yüzyılın ilk yarısında Osmanlı idaresi altına giren Bağdat, Dicle’nin sol sahilinde, eski surlar içinde bir şehirdi.
IV. Murad, şehri fethettikten sonra, harap bir halde bulunan surlar ve Bağdat Kalesi’ni tamir ettirmiştir.
Bağdat’ın, surları aşan cami ve türbe kubbeleri, minareleri, hurma ağaçlıkları ile uzaktan çok güzel bir görünüşü vardı. Sokakları dar, eğri-büğrü ve kaldırımsızdı. Genellikle iki katlı olan evlerin sokak tarafında penceresi yoktu. Bir ticaret merkezi olan Bağdat’ın en canlı ve işlek yerleri çarşı ve pazarları ile meydanlarıydı.
Bağdat’ta Osmanlı idaresine geçtikten sonra-gerek padişahların, gerek valilerin, imar konusundaki gayretleri sonucu dini, askeri ve ticari alanda birçok inşaat yapılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman Bağdat’ı fethettikten sonra, Kazimiye’de yarım kalmış camii tamamlatmış, Abdülkadir Geylani cami ve türbesi için zengin vakfiyeler, kurmuş İmam-ı Azam’ın mezarını buldurup, türbe, cami ve medrese yaptırmıştır.
Bağdat’ı ikinci defa fetheden IV. Murad da İmam-ı Azam’ın türbesini tamir ettirdiği gibi, bütün Osmanlı valileri de evliya türbelerine itina göstermişler ve şehrin imarına büyük gayret sarfetmişlerdir. Bunlar arasında Cagalazade Sinan Paşa bir han ve çarşı; Elvendzade Ali ve Haseki Mehmed paşalar birer cami; 1677’den 1690 yılına kadar Bağdat beylerbeyliği yapan Silahdar Ömer Paşa, bir medrese, bir kasır ve çeşitli yerlerde kervansaraylar; şehrin uzun süre valiliğinde bulunan Eyyubi Hasan Paşa da medrese ve köprü yapımına önem vermiştir. Midhat Paşa zamanında (1868-1871) rüşdi, idadi ve sanai mektepleri açılmış, karşı yaka ile Kazimiye arasında bir tramvay hattı kurulmuştur.
Bağdat, Osmanlı Devleti’nin eski idare taksimatında, aynı isimle anılan eyaletin merkezi durumundaydı. Eyalet 18 sancağa ayrılmıştı. Bunlardan yedisinde timar ve zeamet usulü geçerliydi ve bunlara "arz-ı memleket", diğer onbirine de "arz-ı haliye-i Irak" denilirdi. Salyane usulü ile idare edilen Bağdat livasının yıllık geliri 14 yük akçeydi. Şehrin en büyük amiri beylerbeyi idi. Bundan başka
bir kadı, yeniçeri, cebeci, hisar ağaları, topçu başı; hazine ve timar defterdarları ile gümrük emini gibi birçok büyük memurlar vardı.
1847’de Bağdat’ta kurulan 6. ordunun son zamanlarında ise 13. kolordunun merkezi oldu.
Osmanlı devrinde Bağdat’ın tarihi:
Bağdad, 1508’de Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından alındı. Şehir daha sonra I. Tahmasp zamanında, Muslu kabilesinden Zülfikar Han’ın hakimiyeti altına girdi. Zülfikar Han, Kanuni Sultan Süleyman adına hutbe okutup, para bastırdı. 1529’da şehri ele geçiren Safevi hükümdarı Tahmasp, buraya Şerefeddinoğlu Tekeli Mehmed Han’ı tayin etti.
Kanuni Sultan Süleyman, Irakeyn seferi sırasında Tebriz’i fethedip Irak’a yürürken, Mehmed Han Bağdat’ta meydana gelen itaatsizlik sebebiyle firar etmiş, şehrin ileri gelenleri de Bağdat’ın anahtarlarını Sadrazam İbrahim Paşa’ya teslim etmişlerdi.
1534’de Bağdat’a giren Kanuni Sultan Süleyman 4 ay Bağdat’ta kaldı. Bu süre içinde şehrin imarını emrettiği gibi, tımar ve zeamet usulünü de yürürlüğe koydu.
Osmanlılar ile Safeviler arasındaki savaşlara son veren Amasya Antlaşması (29 Mayıs 1555) ile, Bağdat hukuken Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandı.
I.Ahmed’in zamanına kadar Bağdat’ta, önemli olaylar olmadı. Yalnız I. Ahmed devrinde Celali ayaklanmalarından etkilenen Bağdat’ta bölükbaşı Ahmed Tavil’in oğlu Mehmed ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Nasuh Paşa, asi tarafından öldürüldü.. Bağdat’taki bu ayaklanmayı Cagalazade Mehmed Paşa bastırmış, ve asayişi sağlamıştır.
I.Ahmed’den sonra Osmanlı Devleti’nde idarenin bozulmasıyla birlikte, Bağdat’ta da ayaklanmalar başgösterdi. Bekir Subaşı ve Yeniçeri zabiti ile azaplar ağası Mehmed Kanber başkaldırdılar. Bağdat valisi Hafız Ahmed Paşa ve Ali Paşa ayaklanmayı başaramadılar. Durumun kötüye gitmesi üzerine,
Osmanlı Devleti, Diyarbakır beylerbeyi Hafız Ahmed Paşa kumandasında bir kuvveti Bağdad’a gönderdi. Fakat Bekir Subaşı, Şah Abbas’a başvurarak Bağdat’ı Safevilerin nüfuzu altına vermek istedi.
Bu durum üzerine Şah Abbas, Hemedan Beylerbeyi Safi Kuli Han’ı Bağdat’ı teslim almakla görevlendirdi. Fakat olaylar Osmanlı-Safevi münasebetlerini bozacağından, Hafız Ahmed Paşa, Bekir Subaşı’yı Bağdat eyaletine tayin ederek meseleyi çözmek istedi. Bekir Subaşı’nın Bağdat’ı Safevilere teslimden vazgeçmesi üzerine, Şah Abbas 1623’de şehri 3 ay süre ile kuşattı. Bekir, Osmanlı Devleti’nden yardım istemek zorunda kaldı. Ancak Şeyh Abbas tarafından kendisine Bağdat Eyaleti’nin verileceğine aldanan Derviş Mehmed İçkalenin kapısını açarak şehri Şah Abbas’a teslim etti (1623).
Şah Abbas, Abdülkadir Geylani ve İmam-ı Azam’ın türbelerini tahrip, diğer türbe, cami ve medreseleri de ahır haline koydurdu. Hafız Ahmed Paşa’nın 13 Kasım 1625’den 3 Temmuz 1626’ya kadar süren kuşatması sırasında, Osmanlılar hem kuşatma ile uğraşmak hem de İranlılar ile çarpışmak zorunda kaldılar. Şah Abbas’ın şehri teslim edeceği sırada, Osmanlı askerinin yorgunluk, hastalık ve zahiresizlik gibi sebeplerden dolayı savaşa devam etmek istememesi üzerine Bağdat’ın teslimi daha sonraya kaldı.
Bağdat’ın tekrar Osmanlılar eline geçmesini sağlayan son kuşatma IV. Murad tarafından yapıldı. 15 Ekim 1638’de başlayan kuşatma kırk gün sürdü. Kuşatma sırasında sadrazam Tayyar Mehmed Paşa şehid oldu. Bağdat’ı Bektaş Han adında birisi koruyordu. Bağdat’ın bütün kale kapıları kuşatıldı. Bektaş Han aman dilemeye mecbur oldu.
IV. Murad Bağdat’ın alınmasından sonra İmam-ı Azam’in kabrini ziyaret etti. İmam-ı Azam ve Abdülkadir Geylani’nin türbelerini ve kaleyi tamir ettirdi. Bağdat beylerbeyliğine Küçük Hasan Paşa’yı, valililiğine Yeniçeri ağası Hüseyin Ağa’yı ve muhafızlığına da Yeniçeri kethüdası Bektaş Ağa’yı bıraktı.
Bağdat’ın Kasr-ı Şirin Antlaşması ile yine Osmanlı Devleti’ne ait olduğu tanındı. 1733’de ise, Bağdat, Nadir Şah’ın saldırısına uğradı ve 7 ay kadar bir müddetle kuşatıldı. Bu kuşatmaya Topal Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu son verdi.
1749’da Bağdat’ın valiliğine bir azadlı kölemen olan Süleyman Paşa getirildi. 12 yıl süren valiliği sırasında bu bölgede asayiş sağlandığı gibi bir kölemen idaresi de kuruldu. Bundan sonra Osmanlı Devleti Bağdat’a kendi istediğini değil, nüfuz ve idareyi ellerinde bulunduran kölemenlerden birini tayin etmek mecburiyetinde kaldı. Uzun süre kölemenler idaresinde kalan Bağdat birçok ayaklanmalara ve veba salgınlarına maruz kaldı. 15 yıl Bağdat’ın valiliğinde bulunan Davud Paşa asayişi düzelttiği gibi, birçok hayır eserleri meydana getirdi. Sanayii ilerletti. Ziraatı geliştirdi. Davud Paşa’nın yerine Bağdat valiliğine Ali Rıza Paşa tayin edildi ve 16 yıl burasını idare etti.
Osmanlı Devleti Bağdat’ın modernleştirilmesine Midhat Paşa’nın valiliği (1869-1872) sırasında başladı. Midhat Paşa Degare-Meselesi denilen önemli bir urban ayaklanmasını bastırdığı gibi Necd’i itaat altına alıp bu bölgeyi Bağdat vilayetine bağladı.
Bağdat, Lozan Antlaşması’na (Temmuz 1923) kadar hukuken Osmanlı Devleti’ne bağlı kaldı. Irak krallığının kuruluşundan ve I. Faysal’ın krallığından sonra Irak Devleti’nin başşehri oldu.