MÜDERRİS
Profesör, yüksek öğretim hocası, öğretim kurumlarında, medreselerde ders veren bütün yetkililere müderris denirdi.
Büyük medreselerde genellikle dört müderris bulunur, her müderrisin yanına yirmi öğrenci verilirdi. Başlangıçta müderrislik resmen verilmiş paye değildi. Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde bazı kurallara bağlanan eğitim ve öğrenimde müderrislik için de, şartlar arandı. Resmi bir paye olarak müderrislik icazetle verilmeye başlandı, ilk müderrisler okuttukları derslere göre derecelendirilirdi. Sultan Fatih Mehmed dönemine kadar medreseler telvih, miftah ve haşiye-i tecrid okutanlar olarak üçe ayrılırdı. Bu ayırım sözkonusu dönemden sonra genişletildi.
İstanbul’da Fatih ve Süleymaniye; Mısır’da Kahire, Irak’ta Bağdad medreselerinde ders verenler birnci sınıf müderrislerdi. Medreseler Sünni, Şii, Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheblerine göre ayrılırdı. Dolayısıyla buralarda ders verenler de bu inançlara bağlı hocalar olarak sınıflandırılırdı.
Tanzimat’tan sonra kurulan yüksek öğretim kurumlarında görev alan yetkililere de müderris denilirdi. Batı türü eğitim ve öğrenimin yaygınlaşmasıyla müderrislik, yerini bugünkü araştırma görevlisi, doçent, profesör gibi kavramlara bıraktı.