ULUĞ BEY ( 1344- 1449 )
Bilgin bir hükümdar!.. Halkı gibi, gökteki yıldızları da gözleyen, anlamaya çalışan bir devlet başkanı… Doğu Rönesansını yapan büyük kafalardan biri… Uluğ Bey, Timuroğullarındandır. Tarihin en tanınmış astronomlarından biridir. Semerkant Rasathanesi’nde yaptığı sürekli gözlemlerle, o güne kadar geliştirilmiş yıldızlar bilgisindeki yanlışları düzelten bu hakan, daha sonra Batıda gelişmeğe başlayan Astronomi bilimine büyük katkılarda bulundu.
Timur’un küçük oğlu Şahruh, Uluğ Bey’in babasıdır. Onu, büyükannesi Imparatoriçe Saray Mülk Hanım himayesine aldı ve yanında büyütüp, eğitti. 22 Mart 1394’de İran’ın Sultaniye şehrinde doğdu. Çağın bilginlerinden ders aldı. 17 yaşına bastığı 1411 yılında, Maveraünnehir eyaletine, imparatorluk naibi olarak görevlendirildi. Maveraünnehir eyaletinin başkenti, Semerkant’tır.
ÇAĞININ EN İLERİ FİKİRLERİ İLE DOLU İDİ
Semerkant, Buhara, Fergana, yani Maveraünnehir havzası, tarihin büyük fikirlerine ve fikir adamlarına yataklık ve kaynaklık etmiş bir bölgedir. Çok değerli din, tasavvuf, fikir ve sanat adamı yetiştirmiştir. Daha 17’sinde iken, böyle bir bölgeye imparator naibi atanan Uluğ Bey, çağının en ileri fikirleriyle dolu idi. 38 yıl bu bölgede, gerçek bir imparator gibi yaşamış ve çevresine, çağın en ileri bilginlerini, sanatkârlarını toplamış, sarayını bir üniversite haline koymuştur.
Tarih felsefecilerinin, "Timuroğulları Türk Rönesansı" adını verdiklerini uygarlık hamlesinin gerçek kurucularından biri olmuştur. Yalnız çevresinin değil, çağının en ünlü matematikçilerinden, astronomlarından biri idi. Osmanoğullarının 2. Murad döneminde yaşıyordu. 2. Murad, Semerkant hükümdarının fikir ve sanatta açtığı çığırı yakından izliyor, bu hareketlerden yararlanıyor, Uluğ Bey de, 2. Murad’ın Osmanlı ülkesinde başlattığı fikir ve sanat hareketlerini dikkatle izliyordu.
ORDUSUNU DÜZENLEDİKTEN SONRA KENDİNİ BİLİME VERDİ
Hükümdarlığının ilk yıllarında, bölgesindeki asayişi sağladı, çevresini düzene soktu, ordusunu caydırıcı bir güç haline getirdikten sonra, kendisini bilime ve uygarlığa verdi. Dünyanın ve insanların, savaşla değil barışla düzeleceğine, bilim, sanat ve fikrin savaş değil, barış aradığına inanıyordu. Uygar bir dünya kurmadan, insanların mutlu olacaklarına inanmak hayaldi.
Bir taraftan Çin’e, bir taraftan Osmanlılara heyetler göndererek, oralardaki bilginleri kendi ülkesinde, toplamaya çalıştı. Kendisi de, Semerkant’ta kurduğu rasathanede çalışıyor, Arapların bir yere kadar geliştirdikleri gökbilgisini, hem daha da geliştiriyor, hem yanlışlarını düzeltiyordu.
Babasının ölümü üzerine Uluğ Bey, Doğu Türk Hakanlığı tahtına oturdu. (1446) Fakat üç yıl geçmeden oğlu, Uluğ Bey’e başkaldırdı.
Etrafına topladığı insanlarla Semerkant’a yürüdü. Oğlunun bu hareketi, duygulu, bilgin babayı çok üzdü. Fakat o da ordusu ile oğlunun karşısına çıktı ve onu yendi. Merhametli idi. Oğlunu bağışladı.
Baba, oğlunu bağışlamıştı ama, oğlunun hırsı babayı bağışlamamıştı. Yeniden bir ordu topladı ve yeniden babasına saldırdı. Bu sefer talih oğlundan yana idi. Uluğ Bey 1449’da öldürüldü. Baba katili oğlu da tahta geçti.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN EN BÜYÜK İNSANLARINDAN
Uluğ Bey, Semerkant Rasathanesi’nde bir ömür boyu yaptığı gözlemlerini "Ziyc" adlı bir eserde toplamıştır. Bu eser, daha 15. yüzyılda Latince’ye çevrildi ve 16. yüzyılda hemen bütün Batının astronomi ve matematik kaynağı olarak elden ele geçti. 17. yüzyıl Avrupa üniversitelerinde okunan ders kitabı olmuştur.
Galile’den çok evvel, Galile’nin vardığı yere varan ve dünyanın döndüğünü fark ederek hesaplarını buna göre yapan Uluğ Bey, Türk kültürünün en büyük insanlarından biridir. Yazık ki, ömrünün en verimli bir çağında 55 yaşında iken evlât ihanetini görerek öldü.
Uluğ Bey’in 38 yıllık hükümdarlığı sırasında Semerkant, Buhara, Fergana, Kâşgar ülkelerinde bilim, sanat, edebiyat ve fikir, en yüksek doruklara ulaşmıştır. Bir uygarlık öncüsüydü. Türk soyunun büyükleri arasındaki yerini, gelecek zamanlarda da şerefle koruyacaktır.