KUBBE VEZİRLERİ
Topkapı Sarayı’nda "Kubbe altı" diye anılan ve burada toplanan vezirlere verilen addır.
Bunlara "kubbe altı vezirleri" de denilirdi. Osmanlılarda önceleri bir vezir vardı. Sonra ikiye, üçe, beşe çıkarılmış ve sonra bu sayı daha da artmıştır. Kubbe vezirleri ikinci vezir demek olan "vezir-i sani", sonra sırasıyla "vezir-i salis", "vezir-i rabi", "vezir-i hamis" şeklinde anılırlardı. Beşinci vezire "küçük vezir" de denilirdi. Vezirler çoğalınca birinci vezir yerinde olana "vezir-i azam" denilmeye başlandı. Vezir-i sani, vezir-i azamdan sonra geliyor, diğerleri de sırasıyla birbirini takip ediyordu. Bundan dolayı vaktiyle bir "mesned" şeklinde olan vezirlik sonraları "paye" şekline vs kubbenişinlik de "mansıp" haline konulmuştur.
Kubbe vezirlerinin divan azalığından başka görevleri yoktu. Padişahlar savaşa gittikleri zamanlarda vezir-i azam da beraber gittiği için vezir-i sani kaymakam sıfatıyla kalıyor, diğerleri savaşa katılıyordu. Sonraları bunlardan da "serasker" unvanıyla savaşa gidenler olmuştur.
İlk dönemlerde defterdar, nişancı, yeniçeri ağası ve kaptanlar vezir olmazlarken sonraları onlara da vezaret verilmiş, bu sebeple divandaki vezirlerin sayısı çoğalmıştır.
Divana nişancı, defterdarlar, kazaskerler, vezirler geldikten sonra vezir-i azam gelir, ondan sonra işlere bakılırdı.
Bir zamanlar veziriazamlar kubbenişin vezirler arasından sıra tertibi ile seçilirlerken sonraları bu usul de terk edilerek valilerden sadrazam tayinine başlandığı gibi defterdarlardan, nişancılardan ve yeniçeri ağalarından da sadrazam tayin edilmiştir. Bu suretle kubbe vezirleri önceleri yıllarca beylerbeyliklerde, defterdarlık ve emsali büyük memuriyetlerde bulunarak tecrübe görmüş olanlardan seçilirken kubbenişinliğe de öteden beriden hatta Enderun-ı Hümayundan çıkanlar getirilmek suretiyle kubbe vezirlerinin eski haysiyyet ve şerefi kalmamıştı.
"Sarih olarak vezirlerden bulabildiklerinin isimlerini" yazdıktan ve "Divan-ı Hümayun’da işler çok olduğu zaman kubbe vezirleri sadrazamın izni ile tuğra çekip nişancıya yardım ederlerdi. Vezir tayin edilenlerin tuğra çekmeyi meşk eylemeleri usuldendir dedikten sonra şu tafsilat veriliyor:
"Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre on altıncı asrın son yarısından itibaren mahdut miktarda olan vezirlerin adedi arta arta yalnız devlet merkezindeki vezirlerin on, on bire kadar çıkmış olup bundan başka eyaletlerde de vezirler çoğalmıştı.
"Köprülü Mehmed Paşa sadrazam olduktan sonra kubbe vezirlerinin adedi azaltılmış ve kendisinden sonra da tedricen kaldırılmıştır. On yedinci asır sonlarına doğru divanda bulunan vezirlerin birkaçı kubbe veziri olup diğerleri vazife sahibi defterdar, kaptan paşa gibi zevat idiler.
"Kubbe vezirleri, on sekizinci asrın başlarında yine iki ile üç arasında olup daha sonra da bire inmiş ve 1731’den sonra artık kubbe veziri olarak kimse tayin edilmemiştir. Zaten divan içtimaları kapıkulu ocaklarına maaş vermeye inhisar edip bütün divan işleri Paşakapısı’na intikal eylemiş olduğundan kubbe vezirlerine de tabiatıyla gerek kalmamıştır.
"Kubbe vezirlerinin herhangi birisi serasker veya serdar unvanı ile sefere memur edildiği zaman kendisinin maiyyetine kapıkulu askerinden uygun sayıda yeniçeri, cebeci, topçu ve süvari askeri verilirdi. Bu, serdar olan vezirin padişah tarafından kabulünde sadrazamın serdar-ı ekremliğinde olduğu gibi başına sorguç takılmaz ve kendisine bazen saltanat sancaklarından verilir ve sair vezirlere giydirilen bir samur kürk giydirilirdi. Serdarlara icabında kullanmak ve doldurmak üzere üstüne padişahın tuğrası çekilmiş beyaz yani boş ve yazısız ahkam kâğıtları verilirdi. İcabında serdarların kendileri de verilen müsaade üzerine H.1050, M. 1640 senesine kadar tuğra çekerler, fakat çoğu zaman almış oldukları tuğralı kağıtları kullanırlardı.
Serdar olan vezirin maiyyetinde mali işleri görmek üzere ya bir defterdar veya defterdar makamında bir hazine katibi bulunur ve kendi tezkirecisi de reisülküttap vazifesini görürdü. Serdar vezir, hareketinden itibaren divan kurar, dava dinlerdi. Maiyyetindeki görev sahipleriyle gideceği mıntıkalarda ki azil ve tayin konusunda selahiyyeti vardı. Fakat seferden dönüşünden sonra bunların hesabını verir ve sadrazamla arası iyi ise verdiği memuriyetler kabul olunurdu.
Serdar olan vezirlere serdarlık fermanı verilirdi. Bunların şevk ve gayretlerini artırmak için kendilerine iltifat olmak üzere kürk, sorguç, kılıç veya hançer gönderilirdi. Gerek mansıba çıkan ve gerek serdar olan bir vezirin silahtar ile çuhadarı alayda kırmızı zerduz üsküf ve kırmızı kadife şalvar giyerdi. Satırlarının başlarında zerrin taçlar vardı. Serdar olan vezir alayında yedi baş yedek at bulundurulurdu.
Vezirlere vezaret şiarından olarak tıla edilmiş zincir verilirdi. Kendisine ilk defa vezirlik verilen zat divana gelip el öpmek için padişahın yanına arza girdiği zaman kendisine sade has ül has hilat giydirilip kürk giydirilmezdi.
Vezarete tayin edilen zevattan kubbe vezirliğine gelenlerin padişaha hediye olarak on iki kat (birer düzüne) pişkeş çekmeleri kanundu.
Savaş zamanında devlet merkezindeki bir vezir sefere memur edildiği zaman kendisine sefer hilatı ismiyle serasere kaplı samur kürk giydirilir ve padişah ahırlarından at verilirdi."