BALKAN SAVAŞLARI (EKİM 1912 VE EYLÜL 1913)
Balkan ülkeleri (Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan) ile Osmanlı İmparatorluğu arasında meydana gelen ve iki ayrı safhaya ayrılan savaş.
Çarlık Rusyası, kendi himayesi altında, Osmanlı İmparatorluğu’nu da içine alan bir Balkan Birliği vücude getirerek Osmanlı Devleti üzerinde hakimiyet sağlamak hevesine kapılmış, başarılı olamayınca da, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu Trablus Savaşı’ndan faydalanarak Boğazlar’dan serbestçe geçmeyi Babıali’ye kabul ettirmek için Balkan devletlerini bu imparatorluk üzerine saldırmaya teşvik etmek yolunu tutmuştur. Bir yandan İtalya ile girişmiş bulunduğu Trablus Savaşı’nın, öte yandan memleket içinde baş gösteren İttihatçı-İtilafçı, mücadelesinin Osmanlı Devleti’nin başına açtığı gaileleri bulunmaz bir fırsat sayan Çarlık Rusyası 1908’de Bosna-Hersek’i topraklarına katarak Güney-Doğu’ya doğru genişlemiş bulunan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun baskısı karşısında kendilerini tehdit altında gören Balkan devletlerini Türkler aleyhine kışkırtmıştır. Bu sıralarda Balkan devletleri arasında başlıca anlaşmazlık konusu Makedonya meselesi olmuştur. Gerek Bulgarlar, gerek Sırplar ve Yunanlılar o zamanlarda Osmanlı İmparatorluğu’na ait bulunan Makedonya üzerinde hak iddia ettiklerinden, Balkan devletleri arasında bir anlaşma sağlanması için önce Makedonya meselesinin halledilmesi gerektiği inancında olan Çarlık Rusyası, ilk önce Bulgaristan ile Sırbistan’ın aralarında uyuşmalarını sağlamıştır. Buna göre Makedonya’nın Bulgaristan tarafına düşen parçası Bulgarlara Sırbistan’a yakın olan tarafları Sırplara, güneyi ise, Bulgaristan ve Sırbistan ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmak amacı ile yapılacak bir antlaşmaya girdiği takdirde Yunanistan’a kalacaktır. Orta yerde kalan küçük bir toprak parçası üzerinde şimdilik durulmamış, ileride bir anlaşmazlık çıkması halinde Rusya’nın hakemliğine başvurulacağı kararlaştırılmıştır.
Osmanlı topraklarına karşı 13 Mart 1912’de Bulgaristan ile Sırbistan arasında imzalanan antlaşmaya göre Balkanlar’ın başka yerlerinde statüko korunacak; eğer bu bozulursa iki müttefik devlet işbirliği yaparak hareket edeceklerdir. Yunanistan 29 Mayıs 1912’de bu antlaşmaya katılmış, 2 Temmuz 1912’de Bulgar ve Sırp, 25 Eylül’de de Bulgar ve Yunan askeri antlaşmaları yapılmıştır. Bu sıralarda, Sırplar, o zaman ayaklanmış bulunan Arnavutların da yardımlarını sağlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmak için yapılan bu hazırlıklardan, iç ve dış gailelerle uğraşan Bab-ı ali’nin hiç haberi olmamış, hatta Rumeli’de yapılan büyük bir manevradan sonra, ordu terhis edilmiştir.
Vergi vermeyi reddederek dağlara çıkan Arnavut çetelerine karşı Osmanlı hükumetinin gönderdiği kuvvet karşısında çetecilerin Karadağ’a kaçması üzerine bunları teşvik ve himaye eden Karadağ, bu kadar kalabalık mülteciyi besleyecek durumda olmadığını ileri sürerek büyük devletlere başvurmuş, Bulgaristan ve Sırbistan hükumetleri de bu hale bir son verilmesini istemişlerdir. Savaşı önlenmeyi ister görünen büyük devletler, hangi taraf yenilirse yenilsin, Balkanlar’da statükonun muhafaza edileceğini ilan etmişlerdir. Osmanlı sınırına saldıran Karadağ’a karşı Bab-ı ali asker göndermeye başlayınca Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ hükumetleri, 3 Ekim’de bir nota vererek Osmanlı hükumetinden üç gün içinde eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit’e bağımsızlık verilmesini istemişlerdir. Bu mühlet bitince aynı istekleri tekrarlamışlar ve büyük devletlere de yine müşterek bir nota vererek, ikinci defa belirlenen üç gün içinde Bab-ı ali muvafakat etmediği takdirde isteklerini silah kuvveti ile kabul ettireceklerini bildirmişlerdir. 8 Ekim 1912’de Karadağ, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.
Balkan devletlerinin bu hareketlerini kendi içişlerine müdahale sayan Osmanlı hükumeti de, 18 Ekimde bu devletlere savaş ilan etmiş ve böylece Balkan Savaşı başlamıştır.
Bütün bunlar olurken Balkan devletleri seferberliklerini tamamlayıp her türlü hazırlıklarını bitirmiş bulundukları halde ordusunu bile terhis etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, tamamıyla gafil avlanmıştır. Rumeli’de Osmanlı askeri kuvvetleri, Doğu-Trakya’da Şark Ordusu ve Makedonya’da Garp Ordusu adı altında iki bölüm halinde idi. Genel karargah İstanbul’da olup Başkomutan vekili Nazım Paşa harekatı buradan idare ediyordu. Şark Ordusu’na Abdullah Paşa, Garp Ordusu’na da Ali Rıza Paşa komuta etmekte idiler.
Kırklareli-Hasköy hattında toplanmakta olan Osmanlı Şark ordusu 23 Ekim 1912 günü kendisinden üç kat üstün Bulgar ordusu tarafından saldırıya uğramış, 24 Ekime kadar devam eden savaşlardan sonra yenilmiştir. Bulgar ordusunun baskısı karşısında Lüleburgaz-Karaağaç hattında da tutunamayan Osmanlı kuvvetleri ancak Çatalca hattında ve yeni takviye birlikleri aldıktan sonra, süratle İstanbul’a doğru ilerleyen Bulgar ordusunun saldırısını kırmış ve 17-22 Kasım savaşlarında düşmanı yenmiştir.
Makedonya’da bulunan Garp ordusu ise 23-24 Ekimde Komanova’da Sırplara karşı yenilgiye uğrayarak Arnavutluk istikametinde dağılmıştır. Selanik’te bulunan Tahsin Paşa 35.000 kişilik ordusunu savaşmadan Yunanlılara teslim etmiştir. Ege Denizi’nde egemenlik de Yunanlılarda kalmıştır. Balkanlılar istila ettikleri yerlerde oturan bütün İslam ahaliye karşı tüyler ürpertici, insanlık adına yüz kızartıcı bir vahşetle hareket etmişlerdir.
Osmanlı ordusunun bu yenilgileri üzerine hükumet değişmiş ve sadarete Kamil Paşa geçmiştir (29 Ekim). Bab-ı ali 3 Kasımda mütareke ve barış görüşmelerine başlamak için büyük devletlere baş vurmak zorunda kalmış ve gerçekten de 3 Aralık 1912 tarihinde Yunanistan katılmamak üzere bir mütareke imzalanmıştır.
Bu tarihe kadar yapılan savaşlarda Osmanlı ordusu hemen her yerde yenilmiş, Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmiş bir duruma düşmüştür. İmparatorluk, Edirne, Yanya ve İşkodra savunmaları ile "Hamidiye" kruvazörünün Ege Denizi’ndeki kahramanca hareketlerinden başka askeri bir başarı gösterememiştir.
Çatalca savunması, İstanbul’un Bulgarlar eline geçmesinden kuşkulanan İngiltere ile Rusya’nın endişelerini gidermekle beraber, Sırpların Adriyatik Denizi’ne inmek üzere Arnavutluk topraklarını işgale başlaması, Avusturya ile İtalya’yı harekete getirmiş, Berat Mebusu İsmail Kemal Bey’i teşvik ederek Arnavutluk’a bağımsızlık ilan ettirdikten sonra bu yeni devletin tarafsızlığını tanımak suretiyle Sırpların ilerlemelerine bir set çekmişlerdir.
Karadağlıların Arnavutluk’a ait İşkodra’ yi işgal etmeleri yüzünden çıkan buhran da Avusturya’nın silahla müdahale etmek tehdidi karşısında Karadağlıların çekilmesi ile halledilmiştir.
Mütarekeden kısa bir zaman sonra 23 Ocak 1913’te başlayan barış görüşmelerinde, Kamil Paşa kabinesini devirip Mahmud Şevket Paşa kabinesini kurmak suretiyle İstanbul’da iktidara geçen İttihat ve Terakki’nin aşırı Bulgar isteklerini kabul etmemeleri özellikle Edirne gibi birçok bakımlardan önemli bir şehrin elden çıkmasına razı olmamaları yüzünden bir anlaşmaya varılamamıştır. Bunun üzerine 3 Şubatta yeniden savaşa başlamıştır. 6 Martta Yunanlılar, kuşatmış bulundukları Yanya Kalesi’ni düşürmeğe 26 Martta Bulgarlar Edirne’yi hücum ile işgal etmeğe; 23 Nisanda Karadağlılar, Arnavutluk’un bağımsızlığı için çalışanlardan Esat Paşa (Toptani)’nın ihaneti yüzünden İşkodra’yı ele geçirmeye muvaffak olmuşlardır. Ancak Karadağlılar, Avusturya’nın baskısı karşısında bu şehri 5 Mayısta boşaltarak büyük devletlerin meydana getirdiği bir askeri birliğe teslim etmek zorunda bırakılmışlardır. Böylece Balkanlar’da kendilerini kahramanca savunan son Türk kaleleri de elden çıkmıştır.
Bu arada büyük devletlerin temsilcilerinden oluşan Londra Konferansı’ndaki görüşmeler sonunda hazırlanan bir banş antlaşması, Osmanlılar ve Balkan devletleri tarafından kabul edilerek, 30 Mayısta imzalanmıştır. Buna göre Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan arasında sınır olarak Midye-Enez hattı tesbit olunmakta; Selanik, Güney Makedonya ve Girid Yunanistan’a; Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a; Trakya, Edirne ve Dedeağaç Bulgaristan’a; Silistre de, bütün bu olaylar sırasında tarafsız kalmış olmasının bir mükafatı olarak Romanya’ya verilmekteydi. Böylece Birinci Balkan Savaşı bitmiş ve Osmanlı hükumeti Edirne’nin de kaybına boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Fakat çok geçmeden durum birdenbire değişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarının paylaşılması sırasında en büyük payı alan Bulgarlara karşı Sırplar ve Yunanlılar, aralarında anlaşmışlardır. Bunu anlayan Bulgaristan hemen saldırıya geçince (26 Haziran) Romanya da Bulgaristan’a saldırmış, Osmanlı hükumeti de Bulgaristan’a karşı girişilen bu hareketlere katılarak Edirne’yi geri almıştır (21 Temmuz).
İkinci Balkan Savaşı ancak kırk gün sürmüş, her tarafta yenilen Bulgaristan barış isteğinde bulunarak 10 Ağustos 1913’te Bükreş Barış Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır.
Bükreş barışından sonra 29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile Osmanlı İmparatorluğu arasında İstanbul Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bulgaristan ile Türkiye arasında sınır olarak, Ege kıyısında Dedeagaç Bulgarlarda kalmak üzere, Meriç hattı kabul olunmuştur. 14 Kasım 1913’de imzalanan Atina Antlaşması Yunanistan ve 14 Mart 1914 tarihli İstanbul Antlaşması da Sırbistan ile Osmanlı Devleti’nin Balkan savaşlarından sonraki karşılıklı münasebetlerini düzenlemiş bulunmaktadır.