Ans/m/ MABEYN

MABEYN

Padişah sarayının selamlık dairesi hakkında kullanılır bir deyimdir.

"Mabeyn-i Hümayun", "Mabeyn-i Hümayun-ı Cenab-ı Mülukane" şeklinde kullanılırdı. Bununla beraber mabeyn denilince saray anlaşılırdı.

Mabeyn Başkatibi:

Sarayın yazı işlerini yöneten teşkilatın başındaki görevlinin unvanı idi veya Osmanlı hükümdarı ile hükumet teşkilatının başında bulunan sadrazam arasındaki muhabereyi idare eden yazı işlerinin başındaki memurun adı idi. Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşmasıyla son şeklini alan bu görev sahibinin eski adı "Sır katibi" idi. Sarayın yazı işleriyle meşgul olanlara "Mabeyn katibi" bunların başına da "Mabeyn Başkatibi" denilirdi. Mabeyn Başkatipleri içinde devletin en büyük mülki rütbesi olan vezirliğe yükselmiş olanlar, büyük devlet memuriyetlerinde bulunanlar olduğu gibi Sait Paşa gibi sadrazam olanlar da vardı.

Saltanatla birlikte bu memuriyet de kaldırılmıştır.

Mabeynci:

Padişahların hariçle münasebet ve bağlantısını sağlayan saray görevlileri için kullanılan bir deyimdir. Bunun yerine yakın anlamına gelen "Karin" ve çoğulu olan "Kurena" da kullanılırdı. Zamanla sayıları çoğalmış olan mabeyncilerin amirine "Baş Mabeynci" denilirdi. Baş Mabeyncilik başkatiplik gibi sarayın büyük ve önemli görevlerindendi.

Mabeyncilik tarihi saltanat tarihiyle birlikte başlar.

Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş yıllarında sadelik hüküm sürdüğü için ilk padişahlar herkesle, teşrifat ve merasime gerek kalmaksızın görüşürlerdi. Saray hayatı, I. Bayezid (Yıldırım) zamanında gelişmeye başladığı, II. Murad Edirne’de saraylar kurmakla bunu bir parça arttırdığı gibi II. Mehmed de (Fatih) İstanbul’un fethinden sonra saray hayatını iyiden iyiye kurup büyüttü.

Osmanlılarda ilk defa "Mabeynci" unvanıyla görevli bulundurmak III. Selim zamanında vaki olmuştur. Ondan sonra o nam ile memurlar tayin olunmuş ve ehemmiyetleri de artmıştır.

1908 Temmuz İnkılabı’na takaddüm eden zamanlarda ve Abdülhamid’in saltanatının sonlarında mabeynciliğin hususi ehemmiyeti vardı. O zamanda mabeyncilerin vazife ve salahiyetleri şu suretle hulasa edilebilir: Sarayda bir mabeynci dairesi vardı. Bu daire bir baş mabeynci, bir ikinci mabeynci ile birçok mabeyncilerden meydana gelmişti. Sultan Hamid mabeyncileri kendisi intihap ederdi. Bunlann vazifeleri mabeyne gelen vükela, vüzera, devlet erkaniyle sair zevatın maruzatını padişaha arz ve aldıkları iradeleri lazım gelen mahallere tebliğ etmekten ibaretti. Saraya gidip gelenler resmi veya hususi işler için padişaha maruzatta bulunmak isteyenler o kadar çoktu ki mabeynciler fasılasız meşgul olurlardı.

Yıldız Sarayı’nda merasim dairesi denilen binanın üst katında biri baş mabeynci diğeri ikinci mabeynciye mahsus olmak üzere iki oda vardı. Öteki mabeyncilerin odaları ikinci katta idi.

Mabeynciler münavebe suretiyle (nöbetleşe) sarayda kalırlar ve nöbetçi oldukları günün gecesi odalarında yatarlardı.

Yine bu merasim dairesinde vezir odası denilen ve sadrazam ile vükelaya mahsus olan bir oda vardı. Acele hallerde meclis-i vükela ve bazen sadrazamın reisliğinde kurulan encümen-i vükela burada toplanırdı. Vükeladan olmayan büyük devlet adamları baş mabeyncinin yahut ikinci mabeyncinin odasına giderlerdi. Bunlar öğleden evvel geldikleri vakit orada yemek yerlerdi.

1908 Temmuz İnkılabı’ndan sonra mabeyncilerin nüfuzları azalmakla beraber saltanatın sonuna kadar mabeyncilik devam etmiştir.