“ESKİ GAZETENİZ VAR MI ?”
Hepimizin evinde bir kenara atılmış eski gazeteler, dergiler vardır. Bunları okuruz ve bir köşeye yığarız… Hafta başında da eskimiş gazetelerimizi çoğunlukla kapıcıya teslim eder ve böylece kurtuluruz.
Kimimiz biriktirdiğimiz eski gazeteleri sobada kendi kaderine terk ederiz. Aslında güncelliğini yitirdikten sonra bir işe yaramadıklarınızı zannederiz.
Yaşadığım bir olay eski gazetelerin ne kadar da önemli olduğunu bana öğretmişti… Artık onları hiç atmıyorum… Evimin baş köşesinde tutuyor ve sonra ihtiyaç sahibine teslim ediyorum .
1989 yılı… Grip olmuştum… Eczanedeyim… Doktorun bana verdiği ilaçları almaya gitmiştim. Yaşlıca bir kadın daha vardı eczanede… Sıra bekliyorum… Kadın ilginç bir ilaç istedi :
-Eski gazeteleriniz var mı?
Eczacı hanım şaşkın…
-Ne istediniz ?
-Eski gazetelerinizi… Mutlaka alıyorsunuzdur. Okuduysanız bana verebilir misiniz?
-Yakmak için mi istiyorsunuz?
-Hayır evladım… Okumak için… Gazete alamıyorum da… Mümkünse, atmadıysanız…
Eczacı hanım ne kadar gazete varsa hepsini bir torbaya koyup yaşlı kadına verdi. Kadın binlerce teşekkürden sonra eczaneden ayrıldı.
Bu olay karşısında birden bire grip mırip umurumda olmadı, hızla eczacı hanıma dönerek:
-İşte reçetem… Hazırlayın, biraz sonra almaya geleceğim, dedim.
Amacım yaşlı kadının evini tespit etmekti. Uzunca bir yol kat ettik. Teyze yürüyor, ben peşinden gizlice onu takip ediyordum… Nihayet Soğanlı mevkiinde bir gecekonduya geldik.
Şirin bir ev… Bahçesinin tahtadan çitleri var… Bahçeye de bir şeyler ekilmiş… Teyze eve girdi… Işıkları yaktı… Amacıma erişmiş teyzenin evini öğrenmiştim… Kararlıydım, teyzeye her gün gazete bırakacaktım… Aynı yolları takiple tekrar eczaneye döndüm.
Ertesi gün, o kadar çok işim vardı ki uğrayamadım… Hafta sonuna kadar bütün gazete ve dergileri biriktirdim… Tercüman Gazetesi’nde çalışıyordum… Bu işin kaynağında yani…
Cumartesi günü akşam üstü servisten indim… Teyzenin evine doğru gittim… Işığı yanmıyordu… Bahçe kapısını yavaşça açtım… Beni fark etmesini istemiyordum… Mucizipçe bir şekilde gazeteleri kapısının önüne bırakıp kaçmaktı amacım… Sanki Hızır onları oraya bırakmış gibi gizemli bir şeyler yapmak…
Bazı haftalar neredeyse her akşam, bazen sabah, bazen öğlen… Gazeteler kapıda… Teyzenin evi yürüyüş parkurum olmuştu… Çok zevk alıyordum…
İşin en güzel tarafı… Her gün gizlice gidiyordum… Yakalanmıyordum… Sessizce uzaklaşıyordum… Günler sonra artık bu benim hobim olmuştu… Yakalanmamak için günün herhangi bir saatini seçerek gazeteleri teyzenin kapısına bırakıp uzaklaşıyordum.
Bir gün sabah saat 07.00’de teyzenin kapısındaydım. Kapıda beyaz bir kartona yazılmış not vardı:
“Güzel insan, seni tanımak istiyorum… Lütfen gül cemalini bana göster.”
İçimden bir ses bağırıyordu…” Çal kapıyı, öp elini… Hadi, hadi, hadi…” Ne yapacağıma karar verememiştim… Düşünmek için biraz zamana ihtiyacım vardı… Sessizce uzaklaştım.
En iyisi ne olabilirdi ? Bu oyunu devam ettirmeli miydim? Yoksa bu güzel insanla tanışmalı mıydım? İkisinin de sonucu güzeldi …
Birincisinde gizem vardı… Birbirini tanımayan iki insan… Birbirini hayal ediyor… Her gazeteyi alışta belki de bana dua ediyordu…
İkincisinin sonucunda çok iyi bir insanla tanışmış da olabilirdim. Bütün gece düşündüm…
Sonunda tanışmaya karar verdim… Ama beni yakalaması için onu zorlayacaktım… Güzel bir tanışma olurdu… Artık her gün, aynı saatte gazeteleri bırakmaya başladım… Sabah saat 08.00’de… İstiyordum ki beni beklesin ve yakalasın…
Yine bir gün… Bir bahar günü… Yine saat 08.00… Bahçe kapısını açtım… Yavaş yavaş ana kapıya yaklaştım… Evin yanından teyzem çıktı… Kalbim duruyordu… Ne kadar heyecanlandığımı anlatamam… Son derece berrak bir yüz… İki anlamlı göz… Nefis bir ses tonu ile bana:
-Seni bekliyorum… Bu gün biraz geç kaldın… Saat 8’i beş geçiyor…
Ağlamak ile gülmek arasında bir nokta vardır ya işte ben tam oradayım. Dokunsalar ağlayacağım… Dokunsalar güleceğim… Kendimi topladım ve:
-Merhabalar, dedim.
-Merhabalar güzel kızım… Hoş geldin… Sana kahvaltı hazırladım… Arka bahçeye gel…
Arka bahçeye geçtik. Söze nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum… Hadi adımı söyleyeyim, nasıl olsa laf lafı açacaktır.
-Adım Ayşe, sizinki ?
-Benim adım da Hanife…
-Nasılsınız ?
-Bu gün çok çok iyiyim… Seni tanıdım çok daha iyi oldum. Sen nasılsın?
-İyiyim…
Söz bitti. Ne demeliydim. Sözü o devam ettirse ne kadar da güzel olurdu. Hanife Teyze sanki düşüncelerimi okuyordu… Bir anda konuşmaya başladı:
-Daha ilk günden beri seni tanıyorum…
-!!!!!
-Nasıl yani?
-İlk gün… Hani o ilk Cumartesi akşam üstünden beri…
-Nasıl yani?
-Işıkları açmamıştım… Pencerenin önünde oturuyordum… Bahçe kapısı açıldı… Sen bahçeye girdin ve hızlıca geri dönerek koşar adımlarla uzaklaştın… Bahçeye girerken elinde bir şeyler vardı, çıkarken ise yoktu… Merak ettim… Kapıyı açıp baktım… Gazetelerle karşılaştım… ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin… Sonra geldiğin her gün seni gözledim… Bana görünmek istemiyordun, farkındaydım… Ben de seni görmezden geldim… Ama artık seninle tanışmak istiyordum… Çünkü her dakika seninleydim… Kimsin, nesin, neden bunu yapıyorsun? İşte o yüzden o kartona bir mesaj yazdım… Kararı yine sana bıraktım… Tanışma kararını… İsterse benimle tanışsın dedim… Yani güzel kızım, ben seni daha ilk günden tanıyorum.
Aman Allahım… Ne kadar da safmışım… Neden bunu düşünemedim? Kendimi çok akıllı zannederdim… Öğreneceğim daha ne kadar çok şey varmış…
Bir denizle… Hayır hayır bir okyanusla karşı karşıyaydım… Ellerine sarılıp binlerce kez öpmek, onu koklamak istiyordum… Sarılmak istiyordum, bilgeliği bana bulaşsın diye…
Düşünmeliydim… Hanife Teyze ekmek istemiyordu, gazete istiyordu… Bu kadar okumaya düşkün bir kişi elbette ki benden daha bilge olmalıydı… Yaşadığı ortam mı, yoksa eski gazeteleri istemesi mi bilemiyorum hangisi beni yanlış düşüncelere sevk etmişti ?
Benim gerçek teyzem yok… Her zaman bunun özlemini duymuşumdur… O günden sonra artık bir teyzem vardı… Gidip sohbet edebileceğim, danışabileceğim, beraberce gülüşebileceğim bir teyzem vardı… Her sohbet, bilgi dağarcığıma yeni sözcükler, yeni kavramlar ekiliyordu…
İyi ki grip olmuştum ve iyi ki o saatte eczanedeydim ve iyi ki Hanife Teyze o saatte oradaydı.
Evinizdeki eski gazete ve dergilerin ne kadar da önemli olduğunu anladınız mı? Onlara iyi bakın… Tabii bu arada etrafınıza da iyi bakın ve insanları iyi duyun… Etrafta dolaşan bir sürü Hanife Teyze var… Siz de bir gün birine rastlayın…
Size o kadar yakınlar ki… Bir nefes kadar… Bir gülümseme kadar… Bir merhaba kadar…
Anı Defterim-Karalamalar, 2002