TB/ KUBİLAY HAN

 

KUBİLAY HAN ( 1214-1294)

Kubilay Han buyruğunun yürüdüğü ülke topraklarının yüzölçümü 24 milyon kilometrekaredir. Bir başka deyimle, bugünkü Avrupa sınırlarıyla 2.5 Avrupa büyüklüğünde bir imparatorluğun başı idi. Bir ucu Çin Denizi’nde, bir ucu bugünkü Polonya sınırlarında 300 milyon insanın yaşadığı bir ülke… O yıllarda İngiltere Adaları’nda bir milyon insan yaşadığını düşünecek olursak, 300 milyon insanın, o çağda nasıl bir ekonomik ve savaş gücünü belirlediğini daha iyi anlarız…

Kubilay Han, Büyük Moğol imparatoru ve imparatorluğun, Çin kolunun kurucusudur. İyi bir eğitim ve öğrenim görmüştü. Çince. Moğolca, Türkçe, Tibetçe biliyor ve bu dilleri edebiyatlariyle tanıyordu. Daha çok genç yaşta iken edebiyata, sanata, fene ve her türlü marifete gerçek bir ilgi gösteriyor, durmadan öğreniyordu. Buda dinine girmişti. Fakat hiçbir zaman, din tutuculuğu yapmamış, her dinden insanlara, ülkesinde ve yönetiminde yer vermiştir. Müslümanlara olduğu kadar Hıristiyanlara da hoşgörü göstermiştir. Bazı Müslüman ve Türkleri, genel valiliklerde ve hatta başbakanlıkta kullandı. Onun önem verdiği, insanın inancı değil, insanlığı ve yeteneği idi.

YENDİĞİ KARDEŞİNE BÜYÜK BİR ŞEFKAT VE MUHABBET GÖSTERDİ

Ağabeyi Mengü Kağan ölünce onun yerine geçti (1259). Küçük kardeşi Arık- Boğa da taht üstünde iddialı idi. İkna etmeye çalıştı, muvaffak olamayınca, yenerek bertaraf etti. Fakat yendiği kardeşine öylesine bir şefkat ve muhabbet gösterdi ki, bütün komutanlar ve Moğol ileri gelenleri, Kubilay’ı takdir ettiler ve onu kendilerine Yüce Kağan bildiler.

Kubilay, Çin’e yöneldi. Önce Moğolistan’ın başşehri olan Karakurum’u bırakıp Hanbalık’a (Pekin) yerleşti. Pekin, eski bir uygarlık merkezi idi. Büyük bir imparatorluğun da merkezi, uygar bir şehir olmalıydı. Emrindeki kuvvetleri, Çin’in çeşitli bölgelerine saldırttı. Uzun, amansız mücadele yılları yaşadı. Çin, büyük bir ülke idi ve her adım başında tuzaklarla dolu idi. Kubilay Kağan yılmadı, usanmadı ve 1276 yılında, bütün Çin’in istilâsını tamamladı. Artık, Çin Denizi’nden Saltık Denizi’ne kadar uzanan kocaman bir imparatorluğun başında bulunuyordu.

Kubilay Han, bu seter gözlerini Japonya’ya dikti. Bu adaların üstünde yaşayan insanlar, imparatorluğa dahil olmadıkça, imparatorluk için —küçük de olsa— tehlike idiler. Japonya’yı ele geçirmek için gemiler gerekti. Yüzlerce gemi yaptırdı. Onbinlerce asker bu gemilere bindiler ve denize açıldılar. Fakat deniz, Kubilay Han’dan yana değildi. Dağ gibi köpürerek havaya kalkan, ejderha misali dalgalar, Kubilay’ın gemilerini de, askerlerini de yuttu (1274).

Kubilay Han’ın donanması ve askerleri dalgalara yenilmişlerdi ama, Kubilay yenilmemiş, fikrinden vazgeçmemişti. Yeniden gemiler yaptırdı, yeniden askerler gemilere binip açıldılar. Ama fırtına da yeniden patladı. Yeniden bütün gemiler denizin dibini buldular. Bu sefer Kubilay Han ürktü. Üçüncü bir sefere izin vermedi ve böylece Japonya, Moğol istilâsından kurtulmuş oldu. Fakat bu istilâ teşebbüsünden Japonlar da ürkmüşlerdi. Kubilay’ı tanıyarak onun buyruğuna kendi istekleriyle girdiler.

DÜNYA’NIN İLK POSTA TEŞKİLATINI KURDU

Kubilay, Pekin saraylarına yerleşmiş bir cihangirdi ama, dünyanın dört ucunda olup biteni gözlüyordu. Pekin’de yüzlerce okul açtı. Herkesi okumaya teşvik etti. Hastaneler kurdu, kitaplıklar inşa ettirdi, yeni yollar açtı. Pekin’i bir ucundan öbür ucuna kesen büyük yollar, Kubilay zamanında yapılmıştır. Dünyanın ilk posta teşkilâtını Pekin’de kuran, Kubilay’dır. Mübadele vasıtası olarak bilinen altının yerine kâğıt para, ilk kez Pekin’de basıldı ve piyasaya sürüldü. Altının yerine kâğıdın geçer olması, Kubilay gibi devlet adamının varlığını gerektirir. Nasıl, bir Çin buluşu olan barut, Kubilay Han’ın elinde top haline getirilmiş ve ilk kez Çinlilere karşı kullanılmışsa, kâğıdın yapımını da Kubilay Çinlilerden öğrenmiş, fakat ondan para yapmayı kendisi düşünmüştür.

Kubilay döneminde Pekin, bütün tarihinde görülmemiş bir zenginlik ve ihtişam içinde yüzüyordu. İtalyan gezgini Marco Polo’nun Çin’e gelmesi bu sıralara rastlar. Kubilay Han’ın huzuruna kabul edilmiş, konuk edilmiş ve bütün ülkeyi gezmesine yardım edilmiştir . Marco Polo, sonradan yazıp yayınladığı kitabında bu gördüklerini, büyük bir tutku ve heyecanla yazıya dökmüştür.

PRATİK ZEKÂLI BÜYÜK BİR İMPARATORDU

Kubilay Han, güçlü, yiğit, fikir ve sanat hâmisi, fen ve teknikte elde edilen son bilgileri pratik bir biçimde kullanmasını bilen büyük bir imparator olarak tarihe geçmiştir. Birçok ülkede Kubilay için yazılmış biyografilere, romanlara, hikâyelere, şiirlere rastlanır. Ancak Çin, öyle bir ülke idi ki, önce dışardan gelenlere boyun eğer, fakat bir süre geçtikten sonra kendisine benzetirdi. Nitekim çok geçmeden Kubilay’ın komutanları, genel valileri de Moğol törelerini,, Moğol geleneklerini çabukça unutmuşlar ve hayatlarını Çinliler gibi yaşamaya, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi zevk ve safa sürmeye başlamışlardı.

Kubilay Han 1294’de öldüğü zaman, dünyanın en büyük imparatorluğunu arkasında bıraktı. Yüzölçümü 24 milyon kilometrekare, nüfusu 300 milyon… Çin, hâlâ eski sınırları içinde duruyor. Fakat Moğolistan, yakın zamana kadar Çin’in bir vilâyeti idi. Uygarlıklar, kolay kolay ölmezler…