FARABİ (870-950)
Dünya bilim ve düşünce tarihinde şerefle yer almış büyük Türk bilgini, düşünürü. Eski Yunan felsefesinde sentez yapabilmiş dünyanın seyrek rastladığı fikir adamı. Fizik, kimya, tıp, matematik ilimlerinde ve felsefede vardığı sonuçlarla, Avrupa uygarlığına katkısı olmuş, kitapları 18. yüzyıl sonuna kadar Avrupa üniversitelerinde okunmuş bir Türk dehâsı… Farabi…
Asıl adı, Mehmet’tir. Türkistan’da, Farab şehrinde 870 yılında doğdu. Babası, kale komutanlarından Mehmet Turfan idi. Batı bilim dünyası, onu, Alfarabius adı ile tanır. Farablı demektir. İlk öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Zamanın tanınmış bilginlerinden ders aldı. Bilgisini genişletmek için, önce İran’a, sonra Bağdat’a gitmiştir.
FARABI’YE İKİNCİ ÜSTAT DENMİŞTİ
Bağdat’ta bulunduğu dönemde, hem zamanın ünlü kişilerinden ders aldı, hem verdi. Özellikle mantık ve gramer üzerindeki bilgileriyle, Arapçasını bu şehirde ilerletti. Dindardı. İslâmiyetin, akla dayalı bir din olduğuna ve Allah’a ulaşmak için bilmenin şart olduğuna inanıyordu. Farsça, Arapça, Latince ve Yunanca öğrendi. Özellikle, Yunan düşünürleri, Aristo ve Eflatun’un fikirlerinin bir sentezini yapmaya ve Sokrat’ın kurduğu temeli ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu sebeple kendisine ‘Hace-i sani", ikinci üstat derler. Aristo’ya üstat dendiği için, Aristo’yu yeniden şerh eden notlar ekleyen, kurduğu felsefenin eksik yanlarını tamamlayan Farabi’ye ikinci üstat denmiştir.
941 yılında Halep’e geldi. O yıllarda Halep, Hemedanoğullarından Seyfüddevle Ali’nin idaresi altında idi. Bu Türk hükümdarı, Türk bilgini Farabi’ye büyük itibar gösterdi. Onu sarayına aldı. Bazı kaynaklar, Farabi’nin, kendisine teklif edilen yüksek maaşı red ederek, bostan bekçiliği yaptığı ve sabaha kadar mum ışığında felsefe okuduğunu yazarlar. Doğru olmasa gerektir.
Farabi’nin, Seyfüddevle tarafından büyük itibar görmesi, Halep’teki bilim adamlarını kıskandırmış ve Farabi’nin hiçbir şey bilmediğini söylemeleri üzerine, Seyfüddevle’nin huzurunda bir imtihan düzenlenmiştir. Bu imtihanda Farabi’nin büyük üstünlüğü ortaya çıkmış ve Halep âlimleri bundan sonra kendisinden ders almışlardır.
İLK İSLAM FİLOZOFU VE İSLAM FELSEFESİNİN KURUCUSU IDI
Farabi, ilk islâm filozofu ve islâm felsefesinin kurucusudur. Samanoğulları hükümdarlarından Mansur b. Nuh’un isteği üzerine kaleme aldığı söylenen "Et-ta’limü’s-sani" (İkinci Öğretim) Yunan felsefesinin bir özetini verir. Fakat bu özeti, öylesine başarılı olmuştur ki, kendisinden sonra gelen ve bütün dünyanın fikirlerine itibar ettiği Ibni Sina ve Ibni Rüşt bu kitaptan yararlanarak Yunun felsefesini öğrenmişlerdir. Ibni Sina diyor ki: "Farabi’nin bir mezat yerinden satın aldığı kitabı sayesinde, o zamana kadar bir türlü kavrayamadığım metafiziği tamamen öğrendim.” Farabi aynı eseriyle İbni Rüşt’ün üzerinde de tesirini göstermiştir.
Farabi,musiki ile de uğraşmış, hatta “ Kanun “ adı ile bilinen sazı icat etmiş ve bu saz ile bir çok besteler yapmış ve söylemiştir.
Bir sohbette orada hazır bulunanlara kanun çaldığı, önce dinleyenleri güldürdüğü, sonra ağlattığı ve daha sonra da uyutup, kalkıp gittiği söylenir. Vücuda getirdiği "Kitab-ül musiki “ müzik üzerinde ilk yazılmış bilim belgesidir.
Farabi, Halep’ten Şam’a, Şam’dan Kahire’ye, Kahire’den tekrar Şam’a ve Halep’e geçmiş bütün bu gezileri sırasında verdiği derslerle fikirlerini yaymış ve bilim hayatına hizmet etmiştir. Halep’te, 950 yılının ocak ayında öldü. Şam çevresinde Babüssagir denilen yerde gömülüdür.
HEMEN HEMEN HER DİLDE KİTAPLARI VARDI
Kitapları Mısır’da ve Hindistan’da basıldı. Ondan sonra, oradan bütün dünyaya yayıldı. Bugün, hemen hemen her dilde Farabi’nin kitaplarını bulmak mümkündür. İlk doğu ansiklopedisi olan "Ihsau’l-ulum “ ilimlerin tarif ve tasnifini yapar. Latince’ye çevrilmiş, oradan dünya dillerine aktarılmıştır. Eflatun’la Aristo’nun fikirlerini birleştirmeye çalışan ve yeni bir sentez ortaya çıkaran kitabının adı: "Eflatun-ül ilâhi ve Aristotlis" tir. Ayrıca, Aristo’yu şerh eden ve notlarla eksikliklerini tamamlayan kitabı: "Kitab-ül ibane an garaz Aristotlis"dir. Dilimize "aklın tasavvuruları" ve "felsefeye başlangıç" diye çevirebileceğimiz eserleri, Batı felsefesinin kuruluşuna hizmet etmiş ve islâm felsefesinin temellerini teşkil etmiştir.
Fikir ve kavrayış, çok verimli geniş çalışmaları,anlatmak istediğini büyük bir kolaylıkla, anlaşılır biçimde getirmesi ile, doğuda da batı da hayranlık yaratmıştır. Ahlaklı, nazik, alçak gönüllü idi. Aristo’dan söz açarken “ Ben Aristo zamanında gelse idim onun en iyi öğrencilerinden olurdum “ demesi, ne kadar alçak gönüllü olduğunu kanıtlar.