AHMET YESEVİ (? –1166)
Ahmet Yesevi, Türk dünyasında ilk tarikatı kuran bir fikir ve düşünce adamıdır. 12. yüzyılın başlarında yalnız Türkistan’da değil, bütün İslâm Asyası’nda fikirleri yayılmış, şiirleri ağızdan ağıza geçmiş, giderek, adeta evliyalaşmıştır. Bilinen ilk mutasavvıfımızdır. Türklerin dinî ve edebî tarihinde bu kadar geniş bir çevreye tesir etmiş başka bir şair ve mutasavvıf yoktur.
Tasavvuf, gerçeklerin gerçeğinin aranmasıdır. Gerçeklerin gerçeği Allah’tır. Evrende ne varsa, Tanrı’nın başka başka görünümlerinden ibarettir. İnsanın gayesi, gerçeğe ulaşmak, yani Tanrı’yı bulmaktır. Tanrı’yı, akıl ile bulamayız. Tanrı’ya yürekle gidilir. İnsanın, Tanrı fikrinin içinde erimesi, böylece ona karışması gerekir. Bu mertebeye, tövbe, sabır, tevekkül, rıza merhalelerinden geçerek ulaşılır.
Ahmet Yesevî’nin yaydığı bu fikirler, ilkin, Seyhun çevresinde, Taşkent civarında, Doğu Türkistan’da kuvvetle tutunmuş, daha sonra Maveraünnehir ve Harizim sahalarında güçlenmiş, belki de Moğol yayılmasından yararlanarak, Horasan, Iran, Azerbaycan Türkleri arasında yerleşmiştir. 13. yüzyılda Anadolu’ya atlayan Yesevilik, Hacı Bektaş Veli ve Sarı Saltuk gibi ulu kişilerin ellerinden Osmanlı İmparatorluğu içine girmiş ve Macaristan’a kadar yayılan geniş bir alanda milyonlarca insanı, yüzyıllar boyu etkilemiştir.
MUSLÜMANDI VE İSLAMIYETE YENİ BİR YORUM GETİRİYORDU
Dindeki bu tarikatlar, fikirdeki fraksiyonların karşılığıdır. Müslümandılar ve İslâmiyete yeni bir yorum getiriyorlardı. Ancak, mutasavvıflar, bu yorumun yeni olmadığını, Hz. Peygamber günlerinde sahabe arasında böyle düşünenler olduğunu ve Peygamberin bu düşünceyi tebcil ettiğini söylerler. Fakat, Ahmet Yesevî’nin yaydığı fikirlerin, Horasan Melâmetiyesi ile Seyhun havalisinden şii cereyanlarından etkilendiği kabul edilir.
Ahmet Yesevî Türkistan’ın Sayram kasabasında doğmuştur. 7 yaşında babasını kaybetti. Ablası ile birlikte, Yesi şehrine geldi. Burada, Aslan Baba’dan dersler aldı. Aslan Baba, çevrede büyük ünü olan bir tasavvuf şeyhi idi. Yesi şehrinde ilk bilgilerini aldıktan sonra Buhara’ya geçti. Buhara’da, Şeyh Yusuf Hemedanî’ye intisap etti. Şeyh Yusuf, Ahmed’-in zekâsını, ilim aşkını pek beğendiğinden, bu yeni çömezi ile çevrede birçok gezilere çıktı ve en sonunda Ahmet’i, postuna halife ilan etti.
Şeyh ölünce, yerine postnişin oldu. Fakat şeyhi, bir süre Horasan’da kaldıktan sonra, tekrar Yesi’ye dönmesini ve orada fikirlerini yaymasını tavsiye etmişti. Öyle yaptı. Yesi’ye döndü ve fikirlerini yaymaya başladı.
ESERLERİNDE TÜRKÇE’Yİ KULLANDI
Ahmet Yesevî, Taşkent ve çevresinde, Seyhun ötesindeki bozkırlarda fikirlerini yayıyordu. Burada Türkler, yeni Müslüman olmuşlar, samimiyetle Müslümanlığa bağlanmışlardı. Fakat Şamanlık döneminden getirdikleri bir takım alışkanlıkları, tutkuları vardı. Köylü ve göçebe halka fikirlerini kabul ettirebilmek için, halk edebiyatı kalıplarını ve hece veznini kullanarak şiirler yazmaya ve bu şiirlerde bazı dinî hikâyeleri, tasavvufî fikirleri işlemeye başladı.
Oysa, Ahmet Yesevî, çok iyi Farsça biliyor, İran edebiyatını çok yakından tanıyordu. Bir çok emsalinin yaptığı gibi, edebiyat dili olan Farsça’yı kullanabilir ve zamanın bilim çevresinde geniş bir itibar sağlayabilirdi. Fakat bunu yapmadı. Türkçe’yi kullandı. Türklerin şiir kalıplarını yeğ tuttu ve hece ölçüleri ile yazdı. Yazdıkları bu şiirler, bozkır göçebeleri arasında kutsal bir metin gibi karşılanıyor ve Ahmet Yesevî’ye, "Türkistan’ın Babası" deniliyordu.
İLK TARİKAT KURUCULARINDANDI
Ahmet Yesevî’nin bir oğlu olmuş fakat kendi sağlığında ölmüştür. Yesevî adını günümüze kadar taşıyanlar ablasının kolundan gelen insanlardır. Osmanlı Türklerinin ünlü seyahatnamesini yazan Evliya Çelebi, Yesevî kolundan gelir. Günümüzde Doğu illerimizde yaşayan Yesevî tarikatı bağlı insanlar vardır.Dokuz yüz yıla yakın zaman, sesini kaybetmeyen bu Türk ozanı, tarikat kurucumuz olduğu kadar, ilk şairimiz sayılır. Gerçi şiirlerinin lirik olmadığı bilinmektedir. Yazdıklarına şiir dememek için, "Hikmet” denmiştir. Nitekim "Hikmet" adı altında toplanıp yayınlanmışsa da, bu şiirlerin Ahmet Yesevî’ye ait olduğu çok şüphelidir. Kendisinden sonra gelen müritleri, yazdıkları şiirleri şeyhlerine izafe etmişler ve böylece Hikmet adiyle bilinen divanı ortaya çıkarmışlardır.
Fakat, Yesevîliği şiir vadisinde geliştiren çok büyük şairler çıkmıştır.Yunus Emre bun- ların en büyüklerindendir. Ahmet Yesevi sadece Yunus Emre’nin gelişine bir yol açmış olsaydı bile, şiir ve inanç dünyamıza büyük hizmette bulunmuş olurdu.
TOPRAK ALTINDA . YAPTIĞI HÜCREDE ÖLDÜ
Ahmet Yesevî, Hazreti Peygamber 63 yaşında dünyaya veda etti. Benim gibi onun aşıklarına dünya yüzü artık haramdır , demiş ve 63 yaşını doldurduğu yıl toprak altında yaptığı bir hücreye girmiş, orada son Hikmet’lerini yazarak hayata gözlerini yummuştur (1166) .
Toprak altında söylediği rivayet edilen, —fakat Fuat Köprülü gibi bilim adamlarımızın şüpheli karşıladıkları— Hikmet’lerden birini günümüz Türkçesi ile aşağıya alıyoruz:
"Kimi görsem, hizmet kılar, kul olurdum.
Toprak gibi, yollarına yol olurdum.
Aşıklarla yanar, söner, kül olurdum.
Her derde derman olup girdim toprağa…”