ORBAY, HÜSEYİN RAUF (1881-1963)
Yeni Türkiye’nin kuruluşunda, etkisi olan devlet adamlarından biri.
Ayan Meclisi üyesi Muzaffer Paşa’nın oğludur, İstanbul’da doğan Rauf Orbay öğrenimine Trablusgarb Askeri Rüşdiye’sinde başladı ve Deniz Harp Okulu ile Mühendishane’yi bitirerek, yüzbaşı rütbesi ile Osmanlı Deniz Kuvvetlerine katıldı. 1905’de denizaltılar üzerinde incelemeler yapmak üzere, Amerika’ya gönderildi. Dönüşte, Yemen harekatı sırasında Kızıldeniz’de faaliyette bulunan Osmanlı donanmasında görev alarak, Ahmed İzzet Paşa’nın maiyetinde çalıştı. 1908’de, Sisam ayaklanmasını bastırmakla görevli filoya katılan, Peyk-i Şevket Kruvazörü’nün süvarisi oldu. 1909’da Tuna Milletlerarası Su Yolu Komisyonu’nda Osmanlı Temsilcisi olarak bulundu. Osmanlı- İtalyan Savaşı’na katılan Rauf Bey, Balkan Savaşı’nda, Hamidiye Kruvazörü komutanı oldu. 1913 yılında binbaşılığa yükseltildi. Ağustos 1914’te, daha önce Brezilya hükumeti adına Armstrog tezgahlarında yapılmakta iken Osmanlı hükumetince 12 milyon İngiliz altını karşılığında satın alınan Sultan Osman dritnotu ile Reşadiye ve Fatih kruvazörlerini teslim almak üzere İngiltere’ye gitti ise de, İngiliz hükumetinin gemilerin teslim anından iki saat önce bunlara el koyması karşısında, çaresiz, yanındaki mürettebat ile yurda döndü. Enver Paşa tarafından Umum İran Cephesi Komutanlığı’na getirildi. Elindeki kuvvetlerle, Kirmanşah’ı işgal etti. İran seferi askıda kalınca, İstanbul’a geldi. Yarbaylığa terfi ettirilerek Deniz Kuvvetleri kurmay başkanlığına getirildi. Bir ara, Bahriye nazırı Cemal Paşa ve müsteşar Vasıf Bey’le, İmparator Wilhelm’i ziyaret maksadıyla Almanya’ya gitti. Dönüşünde, albaylığa yükseldi. 1917’de Osmanlı ve Rus esirlerinin mübadelesi için Danimarka’da toplanan komisyonda Osmanlı heyetine başkanlık etti. Brest Litovsk Barış Konferansı’nda Osmanlı Deniz Kuvvetleri delegesi olarak bulundu. 5 Haziran 1918’de Deniz Kuvvetleri kurmay başkanlığından istifa etti. 14 Ekimde, Ahmed İzzet Paşa kabinesinde Bahriye nazırı olarak görev aldı.
8 Mayıs 1919’da albay rütbesinde iken askerlikten ayrıldı. Mustafa Kemal ile birlikte, önce İstanbul’da bir takım siyasi teşebbüslerde bulundu. Ahmed İzzet Paşa’nın ikinci defa sadarete getirilmesi projesi başarısızlığa uğrayınca ve arkadaşları Fethi Bey’in tevkif edilip, kendisi ile Mustafa Kemal hakkında da hükumeti tutan gazeteler aleyhte yayınlara başlayınca, iki arkadaş mücadeleyi Anadolu’da sürdürmek kararını aldılar. Rauf Bey, Mustafa Kemal’in 19 Mayısta Samsun’da Anadolu’ya ayak bastığını haber alınca, anlaştıkları şekilde, 24 Mayısta, yanında Topçuoğlu Nazmi, İbrahim Süreyya, yüzbaşı Osman Tufan ve Abdurrahman beyler olduğu halde, Bandırma yoluyla Anadolu’ya geçti. Balıkesir, Uşak, Ödemiş, Salihli, Aydın, Nazilli, Sandıklı yörelerini dolaşarak bir milli teşkilat kurmaya girişti.
Rauf Bey, Afyon’dan 8 Haziranda Ankara’ya geçerek Kolordu komutanı Ali Fuad Paşa (Cebesoy) ile buluştu. Onunla birlikte, 10 Haziranda da, Mustafa Kemal ile Amasya’da birleşti. Burada üç vatansever, ilk kurtuluş beyannamesi sayılabilecek olan Amasya Tamimi’ni hazırladılar. Erzurum’da bulunan XV. Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın, Konya’da bulunan II. Ordu müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın ve III. Kolordu komutanı Refet Bey’in (Bele) onayını alarak, Türk efkarına duyurdular. Sivas’ta toplanması düşünülen milli kongrenin, Kazım Karabekir Paşa’nın teklifi üzerine, Erzurum’da toplanacak olan Doğu illeri hukuku savunma kongresinden sonraya bırakılmasına karar verildiğinden, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Erzurum’a gitti. Erzurum Kongresi sonunda teşekkül eden Temsil Heyeti’ne seçildi. 4 Eylülde Sivas’ta toplanan kongrede ise, reis vekilliğinde bulundu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuzda, ordudan ve bütün görevlerinden ayrıldığını Türk halkına duyururken Rauf Bey de, yayınladığı bir beyannamede, "Vatan ve milletin kurtuluşu ve istiklali, saltanat ve hilafet makamının masuniyeti bilfiil temin oluncaya kadar Mustafa Kemal Paşa ile çalışmaya mukaddesatımız namına ahd-ü misak eylediğimizi arz ve ilan eylerim" demek suretiyle, onun liderliğini kabul ediyordu.
Daha sonra Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Sivas milletvekili olarak katıldı ve Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı gereğince, Meclis’te Kuva-yı Milliye’yi temsil eden Felah-ı Vatan Grubu’nu kurdu. Bu arada, İngilizler tarafından tutuklanan Rauf Bey, Malta Adası’na gönderildi. 16 Mart 1921’de Bekir Sami Bey ile Rauf Bey, Vansittart arasında yapılan mübadele anlaşmasına göre, İnebolu’da Binbaşı Rawlinson’la mübadele edildi. 11 Kasımda Ankara’ya gelen Rauf Orbay, Sivas milletvekili olarak çalışmaya başladı. Nafıa vekili seçildi ve 21 Kasımda, Türkiye Büyük Millet Meclisi reis vekili oldu. 11 Ağustos 1922’de 204 oyun 197’sini alarak Heyet-i Vekile reisi olduğu sırada Türk orduları kesin zafere ulaştı.
Lozan Konferansı’nda Türk Heyeti başkanı İsmet Paşa ile Heyet-i Vekile reisi Rauf Orbay arasında baş gösteren anlaşmazlık Lozan dönüşü İsmet Paşa ile karşılaşmamak üzere istifasına yol açtı. Ankara’dan ayrılarak Sivas’a, oradan annesini görmeye İzmir’e gitti ve İstanbul’a döndü. Oluşturduğu muhalif cereyana, Kazım Karabekir, Ali Fuad ve Refet paşalarla İsmail Canbulat ve Dr. Adnan Adıvar gibi kimseler de katıldılar.
Yeni ilan edilen Cumhuriyet rejimine muhalif kişiler olarak tanındılar. Rauf Orbay ve arkadaşlarına en sert hücumları Recep Peker, Yunus Nadi, Topçu İhsan ve Ali Saib beyler yapıyorlardı. Halk Partisi’nden ayrılan 26 milletvekili ile demokratik bir mücadeleye girişmek üzere, 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Kazım Karabekir Paşa başkanlığa, Ali Fuad Paşa da partinin genel sekreterliğe getirildi. Partinin Meclis’te fiilen varlığını göstermesi, İsmet Paşa kabinesinin çekilmesine yol açtı. Fakat az sonra baş gösteren Şeyh Said isyanı, Yeni Türkiye’de başka bir partiye ve dolayısı ile daha demokratik bir yönetim biçimine taraftar olmayanlarca fırsat bilindi. Partinin tüzüğünde bulunan "Fırka dini itikadlara hürmetkardır" maddesinin, Şeyh Said isyanına yol açtığı iddiası ileri sürüldü. 4 Mart 1925’te kabul edilen, Takrir-i Sükun Kanunu’yla Ankara İstiklal Mahkemesi’nin isteği üzerine, 13 Nisanda, parti mensupları hakkında kovuşturma açıldı.
Tropikal malaryadan rahatsız bulunan Rauf Orbay sıhhi bir rapor ve Meclis başkanlığının izni ile, Avusturya’da Bad-Gaschtein kaplıcalarına tedaviye gitti. Az sonra, İzmir suikasti ile ilgili bulunarak, gıyaben muhakemesi yapıldı ve 10 yıl süre ile kalebendliğe mahkum edildi. Rauf Orbay bundan sonra da, 1935’e kadar yurt dışında yaşamak zorunda kaldı. Bu süre içinde, uzun süren askeri ve siyasi hayatının bir eseri olarak, İngiltere’de, Hindistan’da, Çin’de ve Mısır’da edindiği dostları tarafından ağırlandı.
1935 yılında, ailesinin ısrarı üzerine, Türkiye’ye döndü. Barışmak için Atatürk tarafından Ali Fuad Cebesoy aracılığı ile yapılan davet üzerine, Ankara’ya gitti. Fakat, hakkındaki haysiyet kırıcı kararın tashihi cihetine gidilmeden, bir çeşit teklifle gönlünün alınmasına çalışıldığını görünce, yine küskün olarak İstanbul’a döndü. Nihayet, Refik Saydam’ın başkanlığı sırasında, daha önce Askeri Temyiz Mahkemesi’ne yaptığı müracaat yeniden ele alınarak hakkındaki adli hata tashih olunduktan sonra, İsmet İnönü’nün davetini kabul etti ve Kastamonu milletvekili olarak Meclis’e girdi.
1942 yılında ise, siyasi ortamın gereği olarak, Londra Büyükelçiliği’ni kabul etti. Ünlü İngiliz Başbakanı Churchill ile yakın arkadaşlık kurarak, görevini başarı ile yürüttü. 1944’te Dışişleri Bakanlığı ile bir anlaşmazlığa düşmekle, elçilikten ve devlet memurluğundan çekildi. İstanbul’da, Bebek’teki evinde sakin bir hayat yaşayarak 1963 yılında öldü.