ANADOLU BEYLİKLERİ
XIII. yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuvvetten düşerek yıkılışından sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan ve eski kaynaklarda "Tavaif-i Müluk" diye anılan küçük Türk beyliklerine verilen ad.
Sayıları büyüklü küçüklü olmak üzere yirmiyi geçen ve başta merkezi devlet otoritesinin zayıflaması olmak üzere birçok siyasi ve toplumsal olaylar sonucunda meydana çıkan bu beylikler XIII. yüzyılın sonundan başlayarak hemen hemen Dulkadir ve Ramazanoğulları beyliklerinin egemenliklerini kaybettikleri XVI. yüzyılın başına kadar gelen bir süre içinde Anadolu’nun tarihi çehresini karakterize etmişlerdir.
Beyliklerin kurucuları olan gaziler ve onlara katılan çeşitli unsurlar, elde edilen toprakların fethinde önemli rol oynayan Selçuklu Devleti büyüklerinden yahut daha eski uc beylerinden biri veya bu fetih yıllarının karışıklığı içinde ortaya çıkan kudretli bir şahsiyet olan başbuğlarını o yerin hakimi tanımışlar, bunlar da birer küçük hanedan kurucusu olmuşlardır.
Bu tarzda kurulan beyliklere bilhassa Aydın, Karesi, Menteşe, Saruhan, Germiyan, Hüsameddin Çoban ve Osmanoğulları beylikleri karakteristik birer örnektirler.
Diğer bazı beyliler de Selçuklular ve İlhanlılar tarafından çeşitli hizmetlerine mükafat olarak kendilerine "malikane" tarzında yerler verilmiş bulunan ”ümera” ve “aşiret” başbuğları tarafından siyasi durumdan faydalanılmak ve merkezle bağlarını kesmek suretiyle kurulmuştur. Bunlar arasında Eşref, Sahip Ata, İnanç, Hamid ve Candaroğulları beyliklerini sayabiliriz.
Orta Anadolu’daki Ertena Beyliği ise İlhanlıların Anadolu’daki "Eyalet-i Rum" valiliğinin sonradan bir devlet şeklini alışıdır. Kadı Burhaneddin de hizmetinde bulunduğu bu devletin zayıflığından faydalanarak egemenliğini ilan etmiştir.
Güney Anadolu’da XIV. yüzyılın ortalarında meydana çıkan Dulkadır ve Ramazanoğulları ise buralara evvelce yerleştirilmiş bulunan Türk aşiretlerini, başbuğlukları etrafında toplamak ve Memluklu Devleti’nin geçirdiği sarsıntıdan faydalanmak suretiyle beyliklerini kurabilmişlerdir.
Kuruluşlarından bir süre sonra Anadolu beyliklerinin buhranlı bir devre geçirdiği görülür. Bu hususta İlhanlıların meşhur Anadolu genel valisi olan Emir Çobanoğlu Timurtaş önemli rol oynamıştır. Timurtaş 1322 yılında İlhanlılara karşı isyan ettikten ve Ebu Said Bahadır Han tarafından affedildikten sonra ikinci defa Anadolu’ya vali olarak atanmış ve bu ülkeyi tamamiyle Moğolların egemenliği altına sokmak isteyerek İlhanlılara karşı bağlılıklarını kesen veya gevşeten Anadolu beyliklerini ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Fakat buna tamamen muvaffak olamamıştır. Bununla beraber Eşref oğlu Süleyman ve Hamidoğlu Dündar beyleri öldürtmüş, diğer bazı küçük beylikleri doğrudan doğruya İlhanlıların Anadolu valiliğine bağlamıştır. Bu devre ait kaynaklardan, Osmanlı Beyliği de dahil olmak üzere hemen hemen bütün Anadolu beyliklerinin İlhanlılara vergi verdikleri ve bazı beyliklerin İlhanlı hükümdarları adına para bastırdıkları anlaşılıyor. Moğol nüfuz alanından oldukça uzakta bulunan beyliklerin de bu tarzda hareket etmelerinin en mühim sebebi Batı’ya karşı yönettikleri akınlarının kesilmesini ve doğudan rahatsız edilmemelerini sağlamaktan ibaret olmalıdır.
Timurtaş, 1326’da babası Emir Çoban’ın Ebu Said tarafından öldürülmesi üzerine aynı akıbete uğramaktan korkarak Suriye ve Mısır’da hakim olan Memluklara sığınmış, yerine geçici olarak İlhanlıların komutanlarından Alaeddin Ertena atanmıştır. Bir süre sonra Anadolu genel valiliğe İlhanlı ailesinden Büyük Şeyh Hasan’a yerilmiş fakat Hasan Anadolu’ya gelmeyerek iyi idaresi ve sadakati anlaşılan Ertena’yı yerine vekil bırakmıştır.
1335’te Ebu Said Bahadır Han’ın çocuk bırakmadan ölümüyle başlayan saltanat kavgalarında Ertena, Büyük Şeyh Hasan’a bağlılığını korumuş ve Anadolu’da meydana çıkan karışık durumdan kendi yararına faydalanmaya çalışmıştır. 1343’te üzerine yürüyen Timurtaş’ın oğlu Küçük Şeyh Hasan’ı yendikten sonra da hükümdarlığını ilan etmiştir.
İşte bu olaylar sonunda Anadolu’da İlhanlı egemenliği çökmüş ve beylikler üzerindeki baskı kalkmıştır.
Bundan sonra beylikler rahat bir nefes almışlar ve bir taraftan yeni aldıkları şehirlerin bayındırlığına önem verdikleri gibi ilmi ve edebi çalışmaları korumuşlar, diğer taraftan da Anadolu dışındaki ülkelere akınlar yapmaya başlamışlardır (Bu arada bilhassa Osmanlılardan başka Aydın, Saruhan, Menteşe ve Karesioğullarının Trakya’ya ve Ege adalarına yaptıkları deniz seferleri sayılabilir). Fakat Osmanlı Beyliği’nin gerek Anadolu’da ve gerek Rumeli’de hızla genişlemesinin etkileri diğer beyliklerin mukadderatı üzerinde pek çabuk bir şekilde belirmiştir: Şöyle ki, ünü sınırları dışına yayılan Osmanlı Beyliği’nin, Hıristiyan ülkelerine karşı yapılan akınların kısa bir zamanda en faal ve başarılı mümessili haline gelmesi, Anadolu’daki bütün savaşçı yiğitleri, sergüzeşt, ün, ganimet ve din savaşlarının heyecanıyla yaşayan unsurları kendisine çekmişti. Böylece artan kuvvetleriyle Osmanlı Beyliği her bakımdan büyüyüp giderken, diğer beylikler yavaş yavaş kuvvetten düşüyorlardı; çünkü bunların savaşçıları kendilerine iş bulacaklarına güvendikleri yerlere çekiliyorlardı. Gittikçe zayıflayan Karesioğulları arazisinin birdenbire Osmanlıların eline geçmesi olayı karşısında korku duymaya başlayan bu beylikler kendilerinin de kolayca ortadan kaldırılacakları günün yaklaşmakta olduğunu anlayarak, aralarında en kuvvetlileri olan Karamanoğulları Beyliği etrafında toplandılar. Beyliklerin bu ümitsiz teşebbüsü Osmanlıların kendilerine saldırmaları için iyi bir sebep oldu ve neticede beyliklerin hayatına son verildi. Bilhassa Yıldırım Beyazid’in yaptığı seferler sonunda Karaman, Germiyan, Hamid, Menteşe, Aydın, Saruhan ve Candaroğulları beylikleri ortadan kalktı ve hüküm sürdükleri yerler Osmanlı ülkesine katıldı.
Bu sırada Timur’un Yakın Şark’a karşı saldırgan bir siyaset güttüğünü gören Anadolu beyleri birer birer ona sığınarak yardımını dilediler. Timur bunları gayet iyi karşıladı ve Anadolu seferinde yanında bulundurdu.
28 Temmuz 1402 tarihinde yapılan Ankara Savaşı neticesinde, Yıldırım Bayezid’in Timur tarafından yenilerek esir edilişi ve Osmanlı Devleti’nin zayıflaması, bunlar için iyi bir fırsat teşkil etti. Yukarıda adı geçen beylikler, Candaroğullarının Kastamonu kolu ile Hamidoğullarının Eğridir kolu hariç olmak üzere, Timur’un yardımıyla tekrar kuruldular.
Fakat Osmanlı Devleti’ne eski kuvvetini tekrar kazandırmaya muvaffak olan Çelebi Mehmed ve II. Murad zamanında Anadolu’nun siyasi birliğinin sağlanması amacıyla beylikler yeniden teker teker ortadan kaldırıldı. Fakat Sultan Mehmed, 1451’de tahta geçtiği zaman Anadolu’da Karaman, Candar, Dulkadır ve Ramazanoğulları ve Küçük Alaiye beyliklerinden başka hiçbir beylik kalmamıştır. Bu beylikler de eskisi gibi Osmanlılara karşı ayaklanacak güçte değillerdi.
Anadolu’yu tamamıyla egemenliği altına almak isteyen Fatih Sultan Mehmed 1461’deki Trabzon seferi esnasında Candaroğlu Beyliği’ni ortadan kaldırdı. Bir süre sonra da Karaman ülkesinin büyük bir kısmı ele geçirildi. Son Karaman Bey’i İbrahim’in oğulları, ayrıca Kastamonu’da sancak beyi olarak bırakılan Candaroğlu Kızıl Ahmed Bey İran’ın batısı ile Doğu Anadolu’da kurulan Akkoyunlu Devleti’nin kudretli hükümdarı Uzun Hasan’ın yanına sığınarak yardım diledilerse de tekrar beyliklerinin başına geçmeye muvaffak olamadılar. İshak, Pir Ahmed ve Kasım beylerin birer birer tenkilinden sonra 1471’de bütün Karaman Beyliği toprakları Osmanlılara geçti. Ertesi yılda da Alaiye şehri ile İshak Bey’in sığındığı Silifke Kalesi alındı. Karamanoğullarının hukukunu korumaya girişen Uzun Hasan ise 1473’te Otlukbeli savaşında ağır bir yenilgiye uğratıldı.
Maraş, Elbistan ve Malatya dolaylarında hakim olan Dulkadiroğulları ile Adana ve Tarsus’taki Ramazanoğullarına gelince bunlar, Güney Anadolu’da Memluklerle Osmanlılar arasındaki rekabetten faydalanmak suretiyle bir müddet daha varlıklarını korumuşlarsa da nihayet Yavuz Sultan Selim tarafından İran ve Mısır seferlerinden sonra egemenliklerinden mahrum edilerek Osmanlı himayesine girmişlerdir.
Böylece Anadolu’da beylikler devri sona ermiş ve bu ülke Osmanlı idaresi altında tam bir siyasi birliğe kavuşmuştur. XIII. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın başı arasındaki genel siyasi durumları toplu bir şekilde gözden geçirilen Anadolu Beylikleri’nin tam bir listesi kuruluş tarihlerinin eskiliğine göre şöyle sıralanabilir:
1-Menteşeoğulları Beyliği (Merkezi: Milet=Balat ve Beçin)
2-KaramanoğullarıBeyliği (Merkezi: Larende)
3-Sahip Ataoğulları Beyliği (Merkezi: Karahisar-ı sahib = Afyonkarahisar)
4-Pervaneoğullan Beyliği (Merkezi: Sinop)
5-Hüsameddin Çobanoğullan Beyliği (Merkezi: Kastamonu)
6-GermiyanoğullarıBeyliği (Merkezi: Kütahya)
7-İançoğulları Beyliği (Merkezi: Laik ve Denizli)
8-Eşrefoğulları Beyliği (Merkezi: Beyşehri)
9-Osmanoğulları Beyliği (Merkezi: Bilecik ve Bursa)
10-Candaroğulları (İfendiyaroğulları) Beyliği (Merkezi: Kastamonu, Timur istilaından sonra Sinop).
11-Hamidoğulları Beyliği (Merkezleri: Borlu, Eğridir ve Antalya olmak üzere iki kol halinde)
12-Karesioğulları Beyliği (Merkezi: Balıkesir)
13-SaruhanoğullarıBeyliği (Merkezi: Manisa)
14-Aydınoğulları Beyliği (Merkezi: Birgi)
15-Ertana Beyliği (Merkezi: Kayseri ve Sivas )
16-Dulkadıroğulları Beyliği (Merkezi: Elbistan-Maraş)
17-RamazanoğullarıBeyliği (Merkezi: Adana)
18-Kadı Burhaneddin Beyliği (Merkezi: Kayseri ve Sivas)
19-lzmiroğlu Beyliği (Merkezi: İzmir )
20-Alaiye Beyliği (Merkezi: Alaiye)