AMASYA TAMİMİ’NİN KURTULUŞ SAVAŞI’NDA VE CUMHURİYET’İN KURULUŞUNDAKİ YERİ
Batı dünyasındaki ilmi, teknik ve beşeri alandaki gelişmeler karşısında müesseseleri ihtiyaca cevap verememiş ve dolayısıyla gelişmeyi, kalkınmayı gerçekleştirememiş olan Osmanlı Devleti tasfiye noktasına gelmişti. Batı dünyası, sadece Osmanlı Devleti’ni tasfiye ve taksim etmekte kalmamış, bu devletin dayanağı, aslî unsuru yani Türk milletini de yok farz etmiştir. Doğuda ve Çukurova’da Ermeni, Batıda, Marmara ve Karadeniz Bölgesi’nde de Rumları taşoron olarak kullanmak suretiyle Osmanlı Devleti ile birlikte binlerce yıldan beri insanlık medeniyetine çoğu konularda öncülük etmiş olan Türk Milletini de ölü milletler mezarlığına göndermek istemiştir. Zira Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması bunun resmî belgesidir.
Osmanlı Devleti’nin başında bulunan yöneticiler bu esaret belgesini imzalamışlar, taşoron firmalar, Anadolu’nun çoğunluğunu teşkil ettiklerini ispat edebilmek için aralıksız bir katliam başlatmışlardı. Savaş mağlubu olarak ordusu terhis edilmiş, silah ve cephanelerine el konmuş, gelirleri borçlarına karşılık haciz edilmiş Osmanlı Devleti’nin Batılı devletlerin Türklerin Anadolu’ya girişi ve fethi ile gündeme getirmiş oldukları ve ortak bir ideal olarak yaşatmış olarak meselesinin çözümü için ortaya konulan katliam planlarına dur demesi de mümkün değildi. Zira Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki yapılanma Anadolu için de geçerli idi.
İşte böyle bir ortamda İstanbul’a çağrılmış olan Türk subayları arasında Türk Milletini esaret ve katliamlara boyun eğmeyeceğine inanan ve bu inancını yakın arkadaşları ile paylaşan ve bunu hayata geçirmek için Anadolu’ya geçmiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında başlatılmış olan millî mücadele için atılmış olan ilk ve önemli adımlardan birisi de Amasya Tamimi’dir.
Mustafa Kemal Paşa diyor ki:
“1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.” Bu sözler sadece Mustafa Kemal Paşa için değil, yeni Türk Devletinin kuruluşu için de önem taşımaktadır.
Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da bulunduğu yaklaşık 6 ay boyunca Anadolu’ya resmî bir görevle geçebilmenin yollarını aramıştır. Şayet bu yolla geçemese idi, sivil bir Türk aydını, kahraman bir Türk subayı olarak da geçmeyi planlamıştı. Daha Sureyi Cephesinde iken aldığı kararlara Mondros Mütarekesi hükmüne rağmen tutum ve davranışına bakarak O’nun mutlaka Anadolu’ya geçeceğini kesin bir dille ifade edebiliriz.
Atatürk Ordu Müfettişi sıfatı ile daha Havza’da iken Rum Pontus çetelerine karşı yerli halkın mücadelesini açıktan desteklemiş Diyarbakır yöresinden getirilen 40 katır yükü silah ve benzeri malzemeye el koydurmuş ve kendilerini savunabilmeleri için halka dağıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın bu tür uygulamalarından şüphelenen İstanbul Hükümeti İtilaf devletlerinin Karadeniz Ordusu Başkumandanı G. F. Milne’nin de ısrarlı isteği üzerine Mustafa Kemal Paşa’yı 8 Haziran 1919’da İstanbul’a geri çağırmıştır (Nutuk, C.I ,Ank. 1980, s.36). Mustafa Kemal Paşa bu emre uymamış (yazışmalar devam ederken) 12 Haziran’da Havza’dan Amasya’ya hareket etmiştir.
İstanbul Hükümeti, İtilaf devletlerinin baskısı ve padişahın da devreye girmesiyle O’nu görevden almaya kararlıdır. Zira Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey 23 Haziran 1919 günü bir genelge ile hükümetin bu konudaki görüşünü ülkeye duyuracaktır (Nutuk, C.I, s.43). Samsun, Havza ve Amasya’daki faaliyetlerinden dolayı Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti’ne göre emre itaat etmemiş yani verilen görevin dışına çıkmış, dolayısıyla da isyan etmiş sayılıyordu.
Amasya Genelgesi; millî mücadele çabalarına hemen herkesin kuşkuyla baktığı ve daha başlangıç günlerinde Türk insanının millî hakimiyet ruhunu ilk defa dile getirmesi bakımından tarihi önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu yolunda atılmış olan ilk adım olması bakımından da ayrıca anlam taşımaktadır.
Amasya Genelgesi’nin ilk sözü “Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir.” olmuştur. O günkü şartlarda bu söz büyük mana ifade etmektedir. Genelge “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” şeklinde devam etmektedir.
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı 6 ay boyunca “Vatan nasıl kurtulabilir” sorusuna arkadaşları ile görüş alışverişinde bulunmak sureti ile cevap aramıştır. Bu sorunun cevabını Amasya Tamimi’nde bulmamız mümkündür. O’na göre esas olan Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas da ancak tam istiklali ile sağlanabilir.
Mustafa Kemal Atatürk, “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım.”inancı millî mücadelenin ateşi olmuştur. Amasya Tamimi’nde O’nun duygu, düşünce ve idealleri saklıdır. Bize göre, Amasya Tamimi ile Türk Milletinin sesini duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak olarak çalışabilecek bir milli heyetin varlığına acilen ihtiyaç vardır. Bu milli heyet yoluyla Türk halkının iradesine dayanan bir meclis kurulacaktır. Mustafa Kemal Paşa daha İstanbul’da iken buna inanmış ve bunu milli bir “sır” olarak saklamıştır. Bu konuda Müdafaa-i Hukuk ve
Redd-i İlhak Cemiyetleri atılan ilk adım olmuştur. Kurulacak olan yeni Türk devleti için gerekli olan milli meclisin nüvesini ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri teşkil etmiştir. Bu cemiyetler başlatılmış olan mücadelenin meşru bir zeminde sürdürülmesi bakımından da önemli bir görev üstlenmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa en olumsuz şartlarda bile mücadelesini meşru bir zeminde sürdürmüştür. Milli mücadele hareketinin söz konusu cemiyetler tarafından desteklenmesi, yani Türklerin milli mücadelede nefs-i müdafaa konumunda olduğunu o günkü iletişim araçlarıyla dünyaya ilan edilmesi mücadelenin seyrini ve sonucunu önemli ölçüde etkilemiştir. Bu yüzden olmalıdır ki, Amasya Tamimi milli hakimiyet arzusunun ilk belgesel örneği olması bakımından da büyük önem taşımaktadır. Amasya Tamimi’ni Osmanlı Devleti ve İtilaf devletlerine karşı Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Türk Milletinin bir ihtilal bildirisi olarak da değerlendirmemiz mümkündür.
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kargaşa ve istikrarsızlığın bir göstergesi de Mondros Mütarekesi’nden 30 Ekim 1918’den Amasya Tamimi’ne (22 Haziran 1919) kadar İstanbul’da I. Ahmet İzzet Paşa, II. Tevfik Paşa, I. ve II.Damat Ferit olmak üzere 7 ayda 5 hükümet değişmiş olmasıdır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesinin sebebi, Karadeniz bölgesindeki güvenlik meselesi, yöredeki silah ve cephanenin İstanbul’a gönderilmesini sağlamaktı. Bunun için de görevli bulunduğu sırada vb. geniş yetkilerle donatılmış olarak Anadolu’ya geçmeyi başarmıştır. Çünkü O Samsun’a çıkar çıkmaz ilk olarak Anadolu’da yer yer kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ile temasa geçmenin yollarını aramıştır.
Mustafa Kemal Paşa öncelikle Pontus çetelerinin bölgede huzuru bozmasını önlemek için acil tedbirler almıştır. Gerekçe mağdur olan Rumlar değil, Türkler idi. Çünkü I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi ve takiben imzalanmış olan Mondros Mütarekesi’nin getirdiği olumsuzluklar sonucu Osmanlı Devleti’nin Pontus Rum Çetelerini durduracak askeri gücü zayıflamıştı. Ayrıca mütareke hükümlerine göre Türk askerinin terhis ve silahlarının alınmasına karşılık, İngilizler Samsun’a çıkar çıkmaz bölgedeki Rum çetelerine 10 bin adet silah dağıtmıştı. Bu davranış Rumların hem cesaretini hem de lojistik gücünü artırmıştır. Pontus Rumlarına göre beklenilen gün gelmiştir. Wilson prensiplerine göre bölgede Rum devletinin kurulabilmesini kolaylaştırmak için Rum nüfusunun artması için her yola başvurulmuştur. Türk nüfusunun çoğunluğunu azınlığa düşürmek için de Rum çeteler Türk köylerine baskınlar yaparak yaşlı, çocuk ve kadınları katletmişlerdir.
Günümüzde Karabağ, Bosna ve Kosova’da işlenen cinayetlerin bir örneği de Anadolu’da yaşanmıştır. Özellikle de Samsun, Terme, Amasya, Merzifon, Vezirköprü, Ladik, Havza, Tokat, Erbaa, Zile ve yöresinde ciddi katliamlar söz konusudur. Pontus çeteleri, Amasya’yı tarihi Pontus merkezi olarak ilan ettikleri için yörede baskı ve katliamlar aralıksız devam etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun, Havza ve Amasya’daki faaliyetlerinden rahatsız olan İngilizler, Ermeni ve Rum çetelerinin de aşırı isteği yönünde İstanbul Hükümeti’ne baskı yaparak 8 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’yı gönderilişinden bir ay sonra İstanbul’a geri çağırtmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa,Anadolu’ya geçtikten sonra yani bir aylık bir süre içinde Anadolu’daki mevcut ordu birlikleriyle temas ve bağlantı sağlamış, milleti mümkün mertebe aydınlatarak daha uyanık ve dikkatli hale getirmiş, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin kurulması Kuva-yı Milliye’nin oluşturulmasına hız vermiştir. Mustafa Kemal Paşa İstanbul Hükümeti’nin çağırma emrine uymamış ve bu tarihten sonraki faaliyetlerini şahsi olmaktan çıkarıp, millete mal olması yönünde çaba sarfetmiştir. Böylece mücadelenin yani milli birlik ve dayanışmaya dönüştürülmüş olması ile yeni bir dönem başlamıştır (Nutuk, s.120)
Mustafa Kemal Paşa milli mücadelenin İstanbul’da kalarak yapılamayacağını, işgal altındaki İstanbul’da döndüğü zaman anlamıştı, fakat Anadolu’ya rütbe ve yetkilerle donatılmış olarak gidebilmesi de milli mücadele hareketi için son derece önemli idi. Samsun’a çıktığı tarihten 8 Haziran 1919’a kadar her türlü teşebbüs ve faaliyetini Ordu müfettişi olarak yapmıştı. Ama kendisinden ve faaliyetlerinden rahatsız olan düşman çevreler O’nu 8 Haziran 1919’da geri İstanbul’a çağırtmışlardı. Bu tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın çalışmaları ferdi olmaktan çıkıp, millete mal olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa bu tarihten sonra gücünü Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden almış olan bir temsil heyeti ile Kuva-yı Milliye hareketinin op yekun Anadolu’ya yayılmasına ve halka mal olmasına gayret etmiştir. Konuya bu açıdan bakacak olursak Mustafa Kemal Paşa’nın milli hareketi ferdi olmaktan çıkarıp, halka mal etmiş olduğu yer Amasya, karar ise Amasya Tamimi olmuştur. Amasya Tamimi bu bakımdan milli mücadele tarihimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Erzurum ve Sivas Kongreleri için atılan ilk adım olan Amasya Tamimi Kuva-yı Milliye hareketi için de önemli bir dönüm noktası olmuştur. Amasya Tamimi her iki kararın, yani Müdafaa-i Hukuk ve Kuva-yı Milliye kararların Türk Milletine ve dünyaya ilan edilmesidir.
Mustafa Kemal Paşa, Amasya’da milli emeller uğrunda milletle beraber sonuna kadar mücadele edeceğine mukaddesatı adına söz vermiştir. Böylece Mustafa Kemal Paşa, Havza ve bilhassa Amasya Tamimi ile milli mücadelenin liderliğine emri vaki olarak üstlenmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’daki ilk faaliyetleri arasında Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunun gerekli olduğunu halka anlatmasıdır. Bu cemiyetler il ve ilçeler bazında Türk halkının teşkilatlanarak kendi kaderinin tayin edilmesinde etkili olmuştur. Bu cemiyetler Türk vatanı ve milletinin aleyhinde alınacak kararları protesto edecek ve bu haksızlığı o günkü dünya devletlerine duyuracaktı. Kuva-yı Milliye kuvvetleri de fiili olarak haksızlıklarla mücadele edecekti. Nitekim Amasya’ya gelişinin 2. günü yani 14 Haziran günü Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı ve cemiyetin lüzumu ve çalışma şekli hakkında bilgi verdiği bir konuşma ile açılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, bu cemiyetler aracılığı ile ülkenin her yanındaki olumsuz ve olumlu gelişmelerden haberdar olmuştur. Öyle ki 15 Haziran’da Diyarbakır ve Halep’e 18 Haziran’da da Edirne’ye çekilen telgraflar O’nun Amasya’daki faaliyetlerinin mahiyet ve önemini ortaya koymaktadır. Kısa bir süre için de olsa Amasya, milli mücadele hareketine merkez oldu denilebilir. Çünkü bir yandan Anadolu’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin kurulması, diğer yandan Kuva-yı Milliye hareketinin başlatılması yönündeki faaliyetler yanında milli mücadelenin fikri ve fiili temelleri atılmıştır. Bu maksatla bir yandan Anadolu’daki ordu ve askeri birlik komutanlarına Amasya Tamimi ile ortaya konulan durum hakkında bilgi verilirken, diğer yandan da yapılması gereken işler yönünde görüşleri alınmıştır. Özellikle 18 Haziran’da I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e (Edirne) durum telgrafla bildirilmiş, 19 Haziran’da da Hüseyin Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa Amasya’ya gelmiştir.(H. Rauf Bey,İstanbul’dan Bandırma’ya oradan da Balıkesir, Manisa, Alaşehir ve Afyonkarahisar’dan Ankara’ya Ali Fuat Paşa ile Ankara’dan Amasya’ya gelmişlerdir.)
20 Haziran 1919 Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yapmış olduğu miting de Mustafa Kemal Paşa “Milli bir silkinme ile felaketlerin son bulacağını” ifade etmiştir.
Anadolu ve Rumeli’deki işgal olayları,
Milli cemiyetlerin faaliyetleri,
İstanbul Hükümetlerinin tavırları,
Bölgenin güvenlik meselesi ile yapılması muhtemel faaliyetler hakkında kaleme alınmış ve ilan edilmiş olan Amasya Tamimi’nde:
1-Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir.
2-İstanbul Hükümetleri üstlenmiş oldukları görevi yerine getirememekte bu durum milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.
3-Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4-Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların geçeceğini yerine getirmek ve haklarını cihana duyurmak için her türlü baskıdan uzak milli bir heyete ihtiyaç vardır.
5-Bu maksat için Sivas’ta bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır. Bu iş için illerin her livasından üç temsilcinin en kısa zamanda seçilerek Sivas’a gönderilmeleri gerekir.
6-Bu faaliyetler milli bir sır olarak saklanmalı ve gerekiyorsa temsilciler yolculuklarını gizlemeleri gerekir.
7-Doğu illerinin temsilcilerini 10 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanacaktır. Genel kongre ise Sivas’ta yapılacaktır.
8-Askeri ve idari teşkilatlanma devam edecektir.
9-Komuta hiç bir şekilde ilga edilmeyecek ve kimseye devredilmeyecek, silah ve mühimmat elden çıkartılmayacaktır.
Amasya Tamimi incelendiğinde:
Milli mücadele konusunda şahsi ve bölgelere yönelik çabalar bir merkezde birleştirilmiştir. Milletin istiklali ve vatanın bütünlüğü konusunda birlik olunmuştur. Bir bakıma askeri, mülki ve mahalli temsilciler arasında bir “mukaddes ittifak” yapılmıştır.
Amasya Tamimi, Mustafa Kemal Paşa’nın daha İstanbul’da iken arkadaşlarıyla yaptığı gizli toplantılarda görüş birliğine varmış olduğu hususların yazılı olarak ilan edilmesidir.
Amasya Tamimi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması, bu devletin milli karakterli ve demokrat olması fikrinin ortaya konmasıdır.
Tamim’de “millilik”, “bağımsızlık”, ve “egemenlik” kavramları, özellikle de “millet, milli irade, milli vicdan, milliyet ve milliyetçilik” kavramları ısrarla vurgulanmıştır. Haksız işgal ve katliamları karşı milli isyan bildirisidir. Yine bu Tamim ile hakimiyetin kayıtsız şartsız Türk Milleti’ne ait olduğu ilan edilmiştir. Ayrıca bu Tamim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yolunda atılmış ilk ve önemli bir adımdır. Çünkü vatan ve milletin içinde bulunduğu ağır şartların yazılı olarak ilan edilmesi milleti top yekun savunma yani “Ya istiklal ya ölüm” sloganında birleştirmiştir
PROF. DR. ABDULKADİR YUVALI
AMASYA TAMİMİ
22 Haziran 1919
1-Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf devletlerinin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan sahip olduğu sorumluluğun gerektirdiklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi madum tanıttırıyor.
Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
Milletin durumunu ve davranışı göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığı gerekmektedir. Bunun için her taraftan vuku bulan teklif ve milli istek üzerine Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün illerin her livasından fırka ayrılıkları dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin olabildiğince çabuk yetiştirmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir milli sır halinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri.
2-Doğu vilayetleri namına 10 Temmuz’da Erzurum’da toplanması gereken kongre için sözü geçen vilayetlerin Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinden seçilmiş üyeler zaten Erzurum’a doğru yola çıkarılmışlardır. O vakte kadar diğer vilayetlerimizin temsilcileri de Sivas’a geleceklerinden Erzurum Kongresi’nin üyeleri belirlenecek zamanda umumi toplantıya katılmak üzere Sivas’a hareket edecektir.
3- Yukarıdaki esaslara göre temsilciler Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri ve belediye başkanları tarafından ve çeşitli suretlerde seçileceklerdir.
4-Bu esasların uygulanmasına 3.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Eski Bahriye Nazırı Rauf Bey, 15.Kolordu Kumandanı Vekili Miralay Cevdet Bey, 3.Kolordu Kumandanı Miralay Rafet Bey, Samsun Mutasarrıfı Hamid Bey, 2.Ordu Müfettişi Cemal Paşa, 12.Kolordu Kumandanı Miralay Selahattin Bey, 25.Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, 14.Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa, Bursa’da 17.Kolordu Kumandan vekili Miralay Bekir Sami Bey, Edirne’de Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey diğer bazı sivil ve askeri önemli kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan başka eski Sadr-ı azam Müşir Ahmet İzzet Paşa, Nafıa Nazırı Ferit Bey,Ayan üyesinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin fikir ve düşünceleri alınacaktır.
5- Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların,telgrafhanelerce kabul edilmeyerek çekilmemesi Posta ve Telgraf Müdüriyeti Umumiyesi’nden bildirilmiştir. Bu husus kesin şekilde reddedilerek,her ne şekilde olursa olsun serbestçe yazışmaların sağlanması için gösterilere devam olunacaktır.
6- Askeri ve sivil kuruluşlar hiçbir surette kaldırılmayacaktır. Kumanda hiçbir surette terk ve başkasına verilmeyecektir. Vatanın herhangi bir tarafında yeniden yapılacak düşman işgal hareketleri bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelen duruma göre memleketin savunmasına birlikte girişilecektir. Bu sebeple komutanlar derhal birbirlerini haberdar edeceklerdir.
Silah ve savaş malzemesi kesinlikle elden çıkarılmayacaktır."