ATATÜRK İLKELERİ
Atatürk’ün inkılaplarına bunları gerçekleştirirken uyguladığı yöntemlere esas olan düşüncelerin sistemli bir şekilde ifade edilmesi "Atatürk ilkeleri" dir. Bu ilkeler inkılaplar gerçekleştirildikten sonra da onların yaşatılmaları için dayanak olmuştur. Atatürk’ün inkılaplarına esas olan ilkeler sağlam tutarlı ve kalıcı niteliklidir. Çünkü ilkeler evrensel boyutlu ve insanlığın uzun bir tarih boyunca işlediği esaslı düşüncelere dayanmaktadır. İlkelerin temelinde yatan düşünceler 17. yüzyıldan sonra dünyaya yayılmaya başlamış 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na sınırlı olarak bu düşünceler girmiştir. Atatürk bu düşünceleri kendi sezgisi aklı ile değerlendirmiş gözlemleri ve deneyleri ile uygulama niteliklerini ölçmüş onlara kendi milliyetçi anlayışından doğan yeni boyutlar kazandırmış ve inkılap gerçekleştirmiştir.
ATATÜRK İLKELERİNİN KÖKENLERİ
AKILCI VE BİLİMSEL DÜŞÜNCE
İnsanın Çevresindeki olayları gerçekleri aklın değişmez kuralları ve bilimin verileri ile açıklayıp değerlendirmesi için kullandığı yöntem akılcı ve bilimci yöntemdir.insanlık yeni çağ başlarından sonra akılcı düşünceye sahip olmuştur .
Osmanlı Devleti akılcı ve bilimsel düşünceden uzak kalmıştır. Atatürk , inkılapları ile akılcı ve bilimsel yolu Türk toplumuna kazandırdı.
Atatürk ilkelerinin kökeninde akılcı ve bilimsel düşünce yatar.
TÜRKÇÜLÜK AKIMI:
19.yüzyıl ortalarında doğan aynı yüzyılın sonlarına doğru gelişen Türkçülük akımı kesin çizgileri ile Atatürk döneminde belirmiştir. Ancak her işi Türk Milletinin çıkarları açısından değerlendiren Türk’ü yükseltmek, yüceltmek isteyen Atatürk bu akımdan büyük ölçüde yararlanmıştır.
ATATÜRK’ÜN SENTEZİ:
Akılcı ve bilimci düşünce, Fransa ihtilalinin etkisi , Türkçülük akımı, Atatürk tarafından birleştirilmiş bunların yoğrulmasıyla ilkeler ortaya çıkmıştır.
İlkelerin Niteliği:
1-Cumhuriyetçilik,
2-Milliyetçilik,
3-Halkçılık,
4-Devletçilik,
5-Laiklik,
6-İnkılapçılık
Altı ilke Atatürk İnkılap modelinin “Birlik, otorite, eşitlik “sağlama: Devleti güçlü, toplumu çağdaş düzeye ulaştırıp mutlu kılma amaçlarına yöneliktir. Atatürk bu konuda şunu söylemektedir “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi TC. halkını tamamen çağdaş ve modern ve bütün anlam ve görünüşü ile uygar bir toplum durumuna getirmektir.
CUMHURİYETÇİLİK
Atatürk’ün temel ilkelerinin başına Cumhuriyetçilik konmuştur. Cumhuriyet bir devlet biçimidir.
Devlet: Belli sınırlar içinde yaşayan ve ortak bazı özelliklere sahip insanların, kendi içlerinden çıkardıkları güçle örgütlenip yaşamalarından oluşan bir toplumsal kurumdur. Egemenliğin kullanılmasına göre Devlet biçimleri oluşmaktadır.
Monarşi, oligarşi, demokrasi devlet biçimleridir.
Egemenliği kullananların belli aralıklarla seçimle iş başına geldikleri devletlere cumhuriyet denilmektedir. Cumhuriyet oligarşik cumhuriyet, halka dayalı cumhuriyet (Demokratik-Demokratik olmayan) ikiye ayrılabilir. Meşruti monarşi demokrasi sayılmasına rağmen cumhuriyet sayılmaz
Demokrasi: Toplumda farklı düşüncelerin temsil edilmesine, vatandaşın yöneticilerini bu düşünce akımları içinde dilediğince seçmesine denetleyebilmesine dayanan rejime demokrasi denilmektedir. Doğrudan, temsili, yarı doğrudan olmak üzere demokrasi şekilleri vardır.
Temsili Demokrasi genellikle kullanılan şeklidir. Bu sistemde halk kendisini seçtiği vekilleri aracılığıyla yönetir.
Temsili demokraside iki ana esas vardır ;
1-Vatandaşın hakları ve özgürlüklerinin güvence altına alınması
2-Temsilcilerin seçimine halkın bütün kesimlerinin katılması.
Cumhuriyet demokrasinin gelişmesi için en ülküsel devlet biçimidir. Çeşitli sorunlar olmasına rağmen cumhuriyet demokrasi ile özdeştir.
Türk toplumuna demokrasi ve cumhuriyet anlayışının yerleşmesi çok uzun bir süre aldı.
Orta Asya Türklerinde oligarşik devlet biçimine rastlanılmakla birlikte çok hareketli ve enerjik olan toplumda ayrıcalık fazla göze çarpmamaktadır. Müslümanlığı kabul ettikten sonra Ortadoğu’da devletler kuran Türklerin yapısının monarşiye dönüştüğü görülmektedir. Osmanlılarda ise mutlak monarşinin egemen olduğunu görüyoruz.
17.yüz yıl sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nde askerlik alanından başlanarak, çeşitli reformlara gidilmiştir. Tanzimat dönemi ile can ve mal güvenliği sağlanmış, ıslahat fermanı ile vatandaşlar arasındaki hukuk ayrıcalığı kaldırıldı. Birinci ve ikinci meşrutiyet dönemlerinde meşruti demokrasi için yoğun çabalar harcandı.
Atatürk çağdaş düşünce akımları, batıdaki siyasal ve bilimsel gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti’nin yaşama şansının kalmadığına inanmıştır. O zaman yapılması gereken millet egemenliğine dayanan cumhuriyet kurmaktır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında yeni bir devlet oluşturarak devleti ulusal egemenlik esasına dayandırmıştır.
Atatürk’ün Cumhuriyet anlayışı millet egemenliğine dayanmaktadır. Çağdaş Demokrasi onun temel hedefidir.
Atatürk Cumhuriyet ve demokrasiyi kendi sözleriyle şöyle açıklamaktadır:
"Türk Milletinin tabiat ve geleneklerine en uygun yönetim biçimi cumhuriyet yönetimidir",
"Cumhuriyet ahlaki fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir."
"Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır, samimi ve meşru olmak şartı ile her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lazımdır."
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
" Milletin geleceğine yalnız ve ancak millet egemen olacaktır.”
”Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve akla yatkın uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir.”
"Artık bu gün demokrasi düşüncesi durmadan yükselen bir denizi andırmaktadır. 20.yüzyıl bir çok zorba hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir. Demokrasi ilkesi egemenliği kullanan araç ne olursa olsun temelde ulusun egemenliğine sahip olmasını ve sahip kılınmasını gerektirir.”
Atatürk’e göre cumhuriyet, milletle, devlet arasında bir kaynaşma sağlar. Cumhuriyet Türk inkılabının en güçlü ve en yol açıcı ilk büyük adımıdır. Toplumun dinamizmi, gelişme, çağdaşlaşma yolundaki ilerlemeler, Türk Devletinin cumhuriyet temeli üzerine oturtulmasından kaynaklanmaktadır.
MİLLİYETÇİLİK
Atatürkçü düşünce sisteminin başlıca ilkelerinden biridir.
Milli mücadele, Türk milliyetçiliğine ve Türk Milletinin bağımsız yaşama azmine dayanılarak kazanılmıştır. Atatürk, Türk milliyetçiliğini şahlandırmış, doğru bir çizgiye yerleştirmiş önderdir.
Millet ne demektir? Nasıl oluşur ? Milleti tanımlayan farklı görüşler vardır; milleti belli bir dine ırka dayandıran görüş, milleti belli bir dine dayandıran görüş, milleti belli bir dile dayandıran görüş gibi. Tecrübeler ve yaşam göstermektedir ki bu unsurlar tek başlarına milleti oluşturmada yeterli değildir. O halde millet kavramının bilimsel tanımı nedir? Tarih, Gelecek, Kültür Birliği ile bu değerlere ortak olan İnanç Millet olabilmenin temel ölçüleridir.
Bir ülkede yaşayan insanlar, tarihte ortak değerlere sahip olmuşlar, felaket ve mutlulukları ortaklaşa paylaşmışlarsa, gelecekte de aynı biçimde davranacaklarına inanmışlarsa, bu insanları birbirine bağlayan, ortak bir kültür, ortak bir yaşama biçimi ve hayat görüşü varsa bu bir millet demektir.
Milliyetçilik; içinde bulunduğu millete ait olma, kendisi yücelirse, milletin de yüceleceği duygusuna sahip olma ve geliştirmeye denilir.
Yakınçağların başlarına kadar çeşitli aşamalardan geçen yönetim biçimlerinden sonra milli devletlerin oluşmaya başladığını görmekteyiz.
ABD‘nin kuruluşu, Fransız İhtilali sonrası dünyada Milliyetçilik akımı hızla yayılmaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti’nde milliyetçilik akımı, önce azınlıklar üzerinde etkili olmuştur. Devletin gerçek kurucusu ve yöneticisi olmasına rağmen, çeşitli nedenlerden dolayı Türk Milliyetçiliği, Osmanlı Devleti’nde çok geç uyandı. Atatürk bu konuda şöyle söylemektedir ;
“Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz, bunun zararlarını fazla faaliyetle (çalışmakla) telafiye (gidermeye) çalışmalıyız… çünkü tarihi hadiseler (olaylar) ve müşahedeler ( gözlemler), insanlar ve milletler arasında hep milliyetin hakim (egemen) olduğunu göstermiştir. Özellikle bizim milletimiz milliyetini ihmal edişinin
(Önemsemeyişinin) çok acı cezalarını çekmiştir. Osmanlı İmparatorluğu içindeki toplumlar hep milli inançlara sarılarak milliyetçilik idealinin kuvveti ile kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmuş olduğumuzmuş. Dünyanın bize hürmet göstermesini
(saymasını) istiyorsak, ilkönce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissi, fikri ve fiili olarak bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.”
Osmanlıcılık fikrinin etkili olmadığı görülünce Türkçülük akımının yayılmaya başladığını görmekteyiz. Bu akıma edebiyat ve düşünsel alanda pek çok ismin katkısı olmuştur. ( Ziya GÖKALP, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde etkili olmuştur.)
Atatürk’ün Milliyetçilik anlayışı, “Akılcı, çağdaş, medeni, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, yüceltici, insani ve barışçıdır.”
Bu anlayış komünizmle, ırkçılıkla , faşizmle, şovenizmle, teokrasiyle bağdaşmaz.
Atatürk’e göre millet :
a- Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,
b- Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan
c- Sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden oluşur.
Türk Milletinin oluşmasında etkili olduğu görülen doğal ve tarihsel olgular şunlardır :
Siyasal varlıkta birlik – dil birliği-yurt birliği-ırk ve köken birliği-tarih akrabalığı-ahlak akrabalığı
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİYETÇİLİK ÖZELLİKLERİ :
1- Atatürkçü Milliyetçilik anlayışı ülke ve millet bütünlüğüne önem verir.
2- Atatürkçü Türk milliyetçiliği anlayışı ırkçılığı reddeder.
3- Atatürkçü Türk milliyetçiliği çağdaşlaşmayı amaçlar, medeniyetçidir.
4- Atatürkçü milliyetçilik anlayışı laiklik ile bağlantılıdır. Her türlü mezhep ayrımcılığını reddeder.
5- Atatürkçü milliyetçilik anlayışı sınıf kavgasını reddeder. Milli dayanışma ve sosyal adaletten yanadır.
6-Atatürkçü Türk milliyetçiliği vatan kavramı ile bağlantılıdır ve gerçekçidir
7- Atatürkçü Türk milliyetçiliği Demokrasiye yöneliktir. Millet Egemenliği ilkesiyle bağlantılıdır.
8- Atatürkçü milliyetçilik saldırgan değil barışçı ve insancıldır.
HALKÇILIK
Halk: Bir ülkede yaşayan insanların oluşturduğu topluluğa Halk denir.
Milletle arasındaki fark, Millet soyut bir kavram olmakla birlikte halk somut bir kavramdır. Millet geçmişten geleceğe doğru uzanan sürekli bir kavramdır. Halk ise milletin bugünkü uzantısıdır.
Halkçılık, halkın egemenliğini, iradesini temel almak, yönetimde halka dayanmak, halktan güç alarak ona hizmet etmektir. Halkçılık uygulamalarının Fransa İhtilali’nden sonra dünyada başlayıp yayılmaya başladıklarını görmekteyiz.19.yy. ortalarına kadar kanun karşısında eşitlik, ulusal egemenlik gibi kavramlar Osmanlı Devleti’ne girmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal egemenliğe dayalı bir halk yönetimi hiçbir zaman olmamış, eşitlik ilkesi ise 19.yy. ortalarından sonra gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda vatandaşlar Müslüman olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Müslümanlar da, yöneticiler ve ulema kendilerini seçkin sınıf saymışlar kendilerinin dışında kalan insanlara Halk demişlerdir. Osmanlı Devleti’nde vatandaşlar arasında hukuk açısından tam bir eşitsizlik vardı. Tanzimat ve ıslahat fermanlarının etkisi ile toplumdaki hukuk eşitsizliği, giderilmeye çalışılmış, seçkinlerle halk arasındaki eşitsizlik ise ulusal egemenliğin
başlaması ile yani milli kurtuluş savaşının başlaması ile giderilmiştir.
Atatürk Halkçılığı:
Atatürk’ün halkçılık ilkesinde üç ana temel vardır. Bunlar :
a-Halk egemenliği
b-Eşitlik
c-Sosyal dayanışma, dır.
Halk Egemenliği:
Yeni kurulan devlet belli bir zümreye değil, belli çıkarlara sahip kimseye değil, halka dayanmıştır. Atatürk bu konuda şunları söylemektedir.”Yeni Türkiye devleti halka değer veren bir devlettir, halkın devletidir.”
“Bugünkü varlığımızın temel niteliği milletin genel eğilimini ispat etmiştir, o da halkçılık ve halk hükümetidir. “
"Bizim görüşümüz ki halkçılıktır, kuvvetin, kudretin, egemenliğin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır, yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir ilkesidir."
Halkın devletinde bütün güç halkındır, halk kendi geleceğine kendi sahip çıkar, “Bizim hükümet biçimimiz tam bir demokrat hükümetidir ve dilimizde bu hükümet halk hükümeti olarak ifade edilir"
Eşitlik:
Atatürk halkın içinde ki tabakaları, kümeleri yalnız iş alanları bakımından farklı görmektedir. Atatürk’ün halkçılık anlayışında bütün bireyler birbirine eşittir, her meslek sahibi de diğerleriyle aynı saygınlığa sahiptir, bütün vatandaşlar birbirine eşittir, kimsenin ayrıcalıyı yoktur.
"Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil ve fakat kişisel ve toplumsal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir olarak görmek esas ilkelerimizdendir.”
"Bizim halkımız çıkarları birbirinden farklı sınıf halinde değil aksine varlıkları ve çalışmalarının sonuçları birbirine lazım olan sınıflardan ibarettir."
Sosyal Dayanışma (Sınıfsızlık, İşbölümü):
Atatürk’e göre halkçılığın temel esaslarından biri de halkın mutluluğunun gene halkça bir bütün olarak sağlanmasıdır. Bunun için de herkes çalışmalıdır.
“Ne olduğumuzu bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur bir halkız. Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır yetkisi vardır. Fakat, çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız.Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmaktan uzak geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur.”
O halde halkçılık toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir."
Çalışma sonuçları dengeli olarak değerlendirilecektir. Toplumdaki çeşitli kesimlerin çıkarları birbirine denk sayılmalıdır ki toplumsal barış kazanılsın ve sürdürülsün.
DEVLETÇİLİK
Devlet: Toplum biçiminde yaşayan insanların, aralarındaki düzeni kurma ve sürdürmeleri için oluşturdukları güçtür.
Devletin temel varlık sebebi, insanlar arasında düzeni sağlamaktır.
Devletçilik, devletin temel görevleri (adaleti sağlamak, asayişi sürdürmek, ülkeyi savunmak gibi) dışında kalan alanlara müdahale etmesi demektir.
Günümüzde ekonomik kurumlar, toplumun yaşayışında öncelikli sırayı aldığı için
genel olarak devletçilik, devletin ekonomik alana müdahalesi olarak değerlendirilmektedir.
Atatürk’ün Devletçilik anlayışı:
Hem geniş açıdan hem de ekonomik açıdan değerlendirilebilir. Geniş açıdan bakıldığında, devletin çok önemli görevleri vardır. Bu görevleri yerine getirecek olanlar ise vatandaşlardır. Öyleyse vatandaşların bazı niteliklere sahip olması gerekmektedir. Yurdun savunulması, asayişin sağlanması için sağlığı yerinde, gürbüz, anlayışları, milli hisleri, vatan sevgileri yüksek, vatandaşlar gereklidir. İçte ve dışta devlet görevlerini yürütecek yüksek yetenekte vatandaşlara ihtiyaç vardır. Devlet, vatandaşın, eğitimi, terbiyesi, sağlığı ile ilgilenmek zorundadır. Geniş anlamda devlet vatandaşın gelişmesi, yücelmesi için gerekli alanlara müdahale edecektir.
Atatürk’ün Ekonomik Devletçi Yönü:
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti(nin yıkıntıları üzerinde kuruldu.Yeni devlet Osmanlı Devleti’nden kötü bir ekonomi mirası devraldı. Tarıma elverişli toprakların pek az bölümü ekilebilmekteydi, tarımsal üretim ilkel araçlarla yapılmaktaydı.
Osmanlı Devleti, sanayi devriminin dışında kaldığı gibi, ülkede bulunan küçük üretim yerleri, makineleşen, sanayileşen bir dünya karşısında erimişti. Osmanlı Devleti’nde varolan ekonomik işletmelerde genelde yabancı devletlerin denetimi altındaydı. Osmanlı Devleti’nin girdiği savaşlar, Milli Kurtuluş savaşı ekonomiyi tamamen yok etti.
Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta kendi ekonomisini kurabilmek için çok büyük zorluklarla karşılaştı. Osmanlı Devleti’nin borçları, sermaye ve yetişmiş eleman eksikliği,1929-1930 dünya ekonomik bunalımı, Türkiye’yi olumsuz etkiledi.
Ekonomiye büyük önem veren Atatürk, izlediği devletçi modelle, ekonomik kalkınma çabası göstermiştir.
Atatürk’ün ekonomiyle ilgili görüşleri şöyledir:
“Siyasi,askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik başarılar ile taçlandırılmazlarsa, elde edilen zaferler ayakta kalamaz, az zamanda söner.”
“Milletçe ekonomik yönden güçlü olarak geleceğin tehlikeli günlerine hazırlamalıyız.”
“Endüstrileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zarurettir.”
“Ekonomik kalkınma Türkiye’nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.”
“Yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır”
Atatürk’te katı bir devletçilik anlayışı yoktur. Atatürk’ün devletçilik anlayışı bireye karşı değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin, demokrasi temelinden ayrılmamakla birlikte devletçilik ilkesine uygun yürümeleri, bugün içinde bulunduğumuz hallere, şartlara ve zorunluluklara uygun olur. Bizim izlenmesini yerinde gördüğümüz devletçilik ilkesi bütün üretim ve dağıtım araçlarını bireyden alarak, ulusu büsbütün başka temeller üstünde düzenlemek amacını izleyen sosyalizm ilkesine dayanan kolektivizm ya da komünizm gibi özel ve kişisel ekonomi girişimlerine ve iş yapmalarına meydan bırakmayan bir yöntem değildir.
Atatürk’ün devletçilik anlayışıyla ve uygulamalarıyla Türkiye,1930-1939 dönemleri arasında önemli başarılar elde etmiştir. Sanayileşme çabaları başlamış, ekonomiye kredi ve imkan sağlayacak önemli kuruluşlar, ekonomiye yön verecek önemli yasalar, bu dönemde çıkarılmıştır.
LAİKLİK
Laiklik bir devletin temelini, hukukunu dine dayandırmaması demektir. Fransa ihtilali ile ilk kez temel hakları bir bütün olarak geçilmesi aşamasına gelinmiş, laiklik dünyaya yayılmaya başlamıştır. Laiklik Devletin dine karşı cephe alması demek değildir.
Müslümanlıktan önceki Türk devletlerinde, Türklerde o döneme göre din özgürlüğü vardır. Din görevlileri devlet işlerine karışmamışlardır.
Türklerin Müslümanlığı kabul etmesi ile birlikte Türklerdeki laik yapı kaybolmaya başladı. Selçuklu Türkleri Osmanlıların kuruluş zamanlarında Türkler yaşama geleneklerinde serbest davranabilmişlerdir. l6.yüzyıldan sonra ise Osmanlı İmparatorluğu’na teokratik yapının egemen olmaya başladığını görmekteyiz. l9.yüzyılda Osmanlı Devleti, devlet yapısında bazı değişiklikler yapmasına rağmen devletin yapısal özelliğindeki dinsellik sürmüştür. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması sonucu Türkiye’de laikliğe geçiş aşamaları başladı.Yeni devletin yapısı ulusal egemenliğe dayandırılmıştır.
Bunun için temelde yapılması gereken şey laiklik’e geçmedir. Saltanatın kaldırılması Halifeliğin kaldırılması, eğitim öğretimin birleştirilmesi, tekke, zaviye, türbelerin kapatılması laiklik ilkesinin anayasaya girmesi (l937) laiklik aşamalarıdır.
ATATÜRK’ ÜN LAİKLİK ANLAYIŞI:
“Din bir vicdan meselesidir herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz, düşünce ve tefekküre muhalif değiliz, biz sadece din işlerini millet ve devlet işleri ile karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Mürtecilere asla fırsat vermeyeceğiz." Bu sözler Atatürk’ün laiklik anlayışını açıkça ortaya koymaktadır.
Atatürk’ün laikliği kesinlikle dine karşı değildir
Atatürk Din gerçeğini inkar etmez ”Din lüzumlu bir müessesedir" demektedir.
Atatürk’e göre din "Allah ile kul arasındaki bağlılıktır."
Atatürk çeşitli konuşmalarında İslam dinini "Akla en uygun, en mükemmel din" olarak tanımlamıştır. İslamlık "Tanrı ile kul arasındaki ilişki demektir. Laiklik bu ilişkiyi koruyup geliştirmeye çalışır. Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç bir kimse hiç bir kimseyi zorlayamaz."
"Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısı açtığı için hakiki dindarlığın gelişmesi imkanını da temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler terakkinin ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış şark kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.”
"Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması değildir, bütün yurttaşların vicdan
ibadet ve din özgürlüğü de demektir."
Laiklik ile Devlet bilim ve akıl ile yönetilecek millet de kendini bu yolda geliştirecektir. Bu gelişmede dinin yeri vicdanlardır.
Laiklik, dine saygı, din devlet işlerinin ayrılmasının yanında din sömürüsü yapılmaması da demektir. Din ve mezhep hiç bir zaman politika aleti olarak kullanılamaz. Ayrıca din, halkı sömürme aracı da yapılamaz." Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir.”
Atatürk’ün laiklik anlayışı kalkınmanın, çağdaşlaşmanın en önemli itici gücü olacaktır.
İNKILAPÇILIK
Atatürk’e göre Türk inkılabı nedir? Neden yapılmıştır "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve modern ve bütün anlam ve görünüşü ile uygar bir toplum durumuna ulaştırmaktır".
"Biz büyük bir inkılap yaptık, memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük" sözleriyle Atatürk Türk inkılabı ile çağdaşlaşmayı hedef almıştır. Bütün alanlarda gelişme ana hedeftir.
"Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmak "Atatürk’e" göre Türk inkılabıdır. Atatürk, inkılapların başarıya ulaşabilmesi için millete dayanmak gerektiğini de anlamıştır."Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasal ve toplumsal inkılapların gerçek sahibi kendisidir, sizsiniz, milletimizdeki bu yetenek ve gelişme var olmasaydı onu yaşatmaya hiç bir güç ve kudret yeterli gelmezdi."
"İnkılap hareketlerinde dikkat edilecek nokta, insan cemiyetlerini emellerini, fikirlerini teşhis ettikten sonra onlara yenilikleri kabul ettirebilmektir."
Atatürk Türk inkılabını milletin yeteneği ve gelişme gücüne dayanarak gerçekleştirmiştir. Türk inkılabı genel kurallara uygun, düzensizlik evresi geçirmeyen köklü ve büyük bir toplumsal sistem değişikliğidir.
Türk inkılabını korumanın yolu:"İnkılabın temellerini her gün derinleştirmek, sağlamlaştırmak, güçlendirmek gerektir."
Türk inkılabı sürekli olarak yenilenmelidir. Eğer bu yapılmazsa çağdaşlaşma yolundaki çabalar sonuçsuz kalır. Atatürk ilke ve inkılapları sürekli yenileşmeye açıktır.
Atatürk’ün inkılapçılık ilkesi ile, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma çabasında hem geçerliliğini, yararlılığını sürdüren inkılapçı uygulamalara sahip çıkılmasını, onların korunmasını, geliştirilmesini;hem de yeni ihtiyaçlar karşısında yeni inkılapçı uygulama ve çözümlere gidilmesini istemektedir.
İnkılapçılık kalıplaşmayı, durağanlığı, köhneleşmeyi, işlevini kaybetmeyi, çağın toplumun gerisinde kalmayı önlemek, dinamik bir inkılap anlayışını sağlamak ve sürdürmek için konmuştur.
Atatürkçülük dinamik bir ulusal ideolojidir. Onu durağanlıktan, dogmacılıktan kurtaran, yaşayan, yaşatacak olan, çağın gerisinde bırakmayacak olan inkılapçılık ilkesidir.
SONUÇ
Atatürk ilkeleri bir bütünün parçalarıdır. Her biri bütünü tamamlayan özelliklere sahiptir. Cumhuriyet, millete dayanmazsa, milliyetçi değilse değeri yoktur. Cumhuriyet, halkın içinden çıkmalı, halkçı olmalıdır. Halkın sorunlarını çözerken devletçi olacaktır. Milliyetçi, halkçı, devletçi bir cumhuriyet laik olmak zorundadır. Bunların korunması, sürdürülmesi, geliştirilmesi ise yani çağdaşlaşma ve çağdaşlığı sürekli kılma inkılapçılıkla mümkün olacaktır.
Atatürk ilkeleri bütün insanlığa seslenmekte ve insan sevgisini dile getirmektedir. İlkelerin birleşmesi, güçlü, sağlam, kalıcı bir hayat görüşünü bize vermektedir ve her zaman uygulanabilir niteliklere sahiptirler.
KAYNAKLAR:
1-Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi – Ahmet Mumcu.
2-Atatürk ve Milliyetçilik: T.Feyzioğlu
3-Atatürk’ten Düşünceler: A.İnan
4-TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük: M.K.Su, A,Mumcu
5-Bir Çağdaşlaşma Modeli Atatürk Devrimi: SUNA KİLİ
6- Atatürk İlkeleri: İ.Z.Eyüpoğlu
Soner BARDAKÇIOĞLU